Yoksa “Gülen iyi, çevresi kötü” mü?

19.11.2013 Vatan

Hükümet ile Fethullah Gülen cemaati arasında dershanelerin kapatılması ekseninde yaşanan gerilim, konuyla ilgili son yazımızda (Dershaneler meydan muharebesi: Notlar ve sorular) başlığa çıkardığımız “meydan muharebesi“ tanımlamamızı fazlasıyla doğrulayacak bir şekilde şiddetlenerek tırmanıyor. Normal olarak eğitimi ilgilendiren bu konuda bilimsel tartışmaların, farklı bakış açılarının öne çıkması gerekirken karşılıklı imalar, suçlamalar ağır basıyor. Aslında bunda şaşıracak pek bir şey yok çünkü defalarca tekrarladığımız gibi sadece dershaneler meselesi söz konusu değil. Hatta kavganın geldiği boyuta bakarak rahatlıkla “dershane bahane...“ diye başlayan cümleler kurabiliriz.

Şaşırtıcı tırmanış
Ama yine de Gülen cemaati ile AKP hükümeti arasında dershaneler üzerinden patlak veren (veya açığa çıkan) krizin bu kadar hızlı gelişmesine, tarafların birbirlerine karşı bu kadar sert ve acımasız olmalarına insan şaşırmadan edemiyor. Çünkü, her ne kadar farklı ve birbirine mesafeli İslami geleneklerden geliyor olsalar da bu iki güç odağı 2007-2012 yılları arasında çok zorlu bir dönemde kader birliği edip, kendi iktidarlarına karşı en büyük tehdit olan, TSK’nın başını çeker göründüğü “derin devlet“ yapılanmalarını büyük ölçüde tasfiye etmeyi başarmışlardı.
Normal şartlarda pekâlâ yıllarca sürebilecek olan bu ittifakın bu kadar hızlı, tahripkâr ve bütün tarafların kaybedeceği bir şekilde neden dağılmış olduğu sorusu önümüzde duruyor. Son dershane krizinde iki tarafa yakın bazı isimlerin, ittifakın dağılmasının sorumluluğunu karşı tarafa yüklerken geliştirdikleri komplo teorileriyse tek kelimeyle inanılır gibi değil. Örneğin Samanyolu TV’nin çok izlenen “Şefkat Tepe“ dizisinin alelacele kotarılan dershane kriziyle ilgili bölümünde hükümet bilerek ya da bilmeyerek bazı “karanlık odaklar“ın oyununa gelmekle itham ediliyor. Buna karşılık Başbakan Erdoğan’a yakın bazı isimler Gülen cemaatiyle İsrail‘i irtibatlandırmaktan geri kalmıyorlar.

Ara formül arayışı
Önceki yazılarımızda, son 11 yılda AKP ile Gülen cemaatinin tabanlarının birbirlerine iyice yaklaştığını, hatta birçok durumda iç içe geçtiğini yazıp en büyük çileyi her iki hareketle de iyi ilişkileri olan ve bunları muhafaza etmek isteyenlerin çekmekte olduğunu ileri sürmüştük. Nitekim son günlerde tırmanan gerilimle birlikte bu kişilerin giderek daha çaresiz bir şekilde bir “ara formül“ bulunması için taraflara ricacı olduklarını görüyoruz. Hükümetin, daha doğrusu Başbakan’ın böyle bir ara formüle yanaşacağına dair bir ipucu göremiyoruz. Bunun yerine Fethullah Gülen’e yönelik, kavga daha da büyümeden geri adım atmasına dair bazı telkinler dikkat çekiyor. Örneğin Sabah Gazetesi’nde Mehmet Barlas, cemaatin sergilediği direniş çizgisinin Gülen’in geleneksel metoduyla uyuşmadığı saptamasından (ki doğru) hareketle onu Cemaat içinde “ileri gidenler“i frenlemeye davet ediyor.
Fakat nasıl AKP hükümetinde stratejik adımların Başbakan Erdoğan’dan habersiz, hele ona rağmen atılması imkânsızsa cemaatin içinden herhangi birilerinin Gülen’den bağımsız, hatta özerk bir şekilde hükümete meydan okuması da söz konusu olamaz. Yani “Gülen iyi, ama çevresi kötü“ gibi bir akıl yürütme olsa olsa devekuşu politikası olur.

Gülen’in son mesajı
Bununla birlikte bir önceki sesli mesajının doğal olarak yarattığı tepki üzerine Gülen’in bu kez görüntülü bir kayıtla daha ılımlı bir mesaj vermiş olması, cemaatin krizin kontrol edilmesi iyice güçleşecek bir şekilde daha da tırmanmasını istemediğinin kanıtı olarak görülebilir. Yine de dershaneler meydan muharebesinin kısa süre içinde sulh ile sonuçlanabileceğini söylemek mümkün gözükmüyor. Çünkü, tekrarlayacak olursak, burada esasında bir iktidar savaşına tanık oluyoruz. Dershane konusunda ilk pes eden tarafın muharebenin bundan sonraki safhalarında başarılı olma ihtimali daha da azalacağı için iki taraf da pozisyonunu olabildiğince korumaya çalışıyor, çalışacağa da benziyor.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı