Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-1: Kökleri derinlerde olan bir rekabet...

17.02.2012 Vatan

Erdoğan-Gülen ilişkisi dün/bugün/yarın-1

BAŞLARKEN...

Bu dizide MİT krizini daha iyi anlamakta yardımcı olabileceğini düşündüğümüz bazı bilgi ve yorumları üç gün boyunca okurlara sunmak istiyoruz. Dizimizin başlığına Recep Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen’i çıkarmış olmamız tabii ki bu iki şahsiyet arasındaki kişisel ilişkileri masaya yatıracağımız anlamına gelmiyor. Zaten bu ikilinin yanyana olduğu bir fotoğraf bile bulmak zor. Buna karşılık her ikisinin liderliğini yaptıkları hareketler (her ne kadar biri esas olarak siyasal, diğeri esas olarak toplumsal olsa da) özellikle son 5 yılda sık sık yan yana geldi, birlikte hareket etti ve Türkiye’yi birlikte dönüştürdü. Fakat bir süredir bu ittifakın çatırdamakta olduğuna dair söylenti ve iddialar güç kazanmaya başladı ve MİT kriziyle birlikte bu konu tüm ülkemin gündeminin merkezine yerleşti. Başlığında da anlaşılacağı gibi bu dizide önce “dün”e bakacak, bu amaçla 1970, 80 ve 90’lı yılları hatırlayacağız. “Bugün” bölümündeyse, özellikle 2007 seçimleriyle birlikte ortaya çıkan ittifakın MİT krizine kadarki serüvenini tartışacağız. Sonuncu “yarın” bölümünde de MİT krizinin ve buna bağlı olarak Erdoğan ve Gülen hareketleri arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında bazı değerlendirmeler yapmak istiyoruz.

En büyük yol ayrımı

28 Şubat sürecinde yaşandı, 10 yıl sonra da TSK yüzünden birleşti... Erdoğan liderliğindeki AKP ile Gülen’in öncülüğündeki hareket Türkiye’ye damga vuracak bir işbirliğini hayata geçirdi. Temelleri AKP’nin iktidara gelmesiyle atılmış olan ama 27 Nisan 2007 muhtırasının tetiklemesiyle netlik kazanan bu ittifakın öyküsünü birkaç gün masaya yatıracağız...

Fethullah Gülen Recep Tayyip Erdoğan’dan 11 yaş büyük. Gülen 1960 sonları ve 1970 başlarında İzmir’i merkez alarak Nurculuk kökenli yeni bir İslami hareketin temellerini atarken Erdoğan bir İmam Hatip Lisesi öğrencisi olarak Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Milli Görüş hareketiyle irtibatlıydı. Dolayısıyla Gülen ile Erdoğan arasındaki ilişkiyi anlamak için öncelikle Erbakan ile Gülen arasındaki ilişkiyi irdelemek lazım.

Öncelikle Erbakan’ın siyasete hep sıcak bakmış olan Nakşibendilikten, Gülen’in de siyasete mesafeli olmaya çalışmış Nurculuktan geliyor olmalarını akılda tutalım. Öyle ki Gülen’in Nurcu hareketin gövdesinden kopmasında, bu hareketin Adalet Partisi’nin peşinde aşırı politize olması hayli etkili olmuştur. Hatta sırf bu nedenle Gülen ve onu izleyen gençlerin ilk yıllarda AP yerine Erbakan’ın liderliğindeki Milli Nizam Partisi-Milli Selamet Partisi’ne daha fazla sempati duymuş oldukları söylenir. Fakat bu durum çok belirleyici olmadı, zaten uzun da sürmedi. 1970’lerin ortasından itibaren Gülen hem kendisini, hem takipçilerini siyasetten tamamen koparıp başta eğitim olmak üzere toplumsal alanlarda hummalı bir kurumsallaşmaya yöneldi.

Bu faaliyetler kısa sürede meyvesini vermeye başlayınca Gülen ve cemaati İslami kesim içinde hızla ünlendi; kimi zaman ilgi ve merak, kimi zaman da endişe ve kuşku konusu oldu. Örneğin İran devrimiyle özellikle gençlerde yaşanan radikalleşme geleneksel İslami yapıları da bir şekilde etkisi altına almaya başladığında, bu gelişmenin önüne çıkan engellerden biri de Gülen cemaati oldu. Gülen’in “devrimci İslam”a karşı iç ve dış odaklar tarafından kayırıldığı yolundaki sayısız komplo teorisinin herhangi bir değeri bulunmuyor. Buna karşılık Gülen’in nerdeyse yoktan var ettiği hareket, içinden çıktığı geleneksel Nurculuk’tan ziyade Milli Görüş’ün, Gülen’in kendisi de bir nevi Erbakan’ın alternatifi olarak öne çıktı, en azından böyle bir algı oluştu.

Bir süre İslamcıların iç meselesi muamelesi gören ve fazla merak uyandırmayan bu (en hafif deyimiyle) “rekabet”, 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin (RP) elde ettiği zaferle birlikte tüm Türkiye’nin ilgisini çekmeye başladı. Şöyle ki RP’nin siyasi yükselişine neredeyse paralel olarak Gülen hareketi de toplumsal, ekonomik ve kültürel alanlardaki “sessiz ve derinden” gelişimini belli bir noktaya getirmişti ve artık aleni bir şekilde kamuoyunun karşısına çıkmaya hazırdı. Sonuçta RP’nin siyasi yükselişini durdurma karşısında giderek daha da çaresizleşen iç ve dış odakların büyük bölümü Gülen hareketine, bir nevi “can simidi”ymiş gibi sarıldı. Gülen’i RP ve Erbakan’ın temsil ettiğini düşündükleri “radikal İslamcılık”ın bir tür “panzehiri” olarak gördüler ve onun “ılımlı” yorumlarının egemen olması için ellerinden geleni yaptılar.

Böylesi bir atmosferde Gülen’in fahri başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nın peşpeşe gelen faaliyetlerine medya, iş, sanat, kültür dünyasından birbirinden ilginç isimler katılırken diğer İslami çevrelerin bir bölümü bunları belli bir mesafeden ve kuşkuyla izlemeyi tercih etti. Gülen’in diğer dinlerle başlattığı ve Papa ziyaretiyle taçlanan diyalog faaliyetleriyse genel İslami camiada tam bir kırılma yarattı.

Cemaat kendini ısrarla “siyasetler üstü” olarak tarif ediyor ve yurtiçi ve dışındaki okullarını öne çıkarıyordu ancak Gülen’in kendisi Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Alparslan Türkeş gibi dönemin önde gelen siyasetçilerle düzenli görüşmekten geri kalmıyordu, fakat Erbakan ile hiç biraraya gelmedi.

Ama en büyük yol ayrımının 28 Şubat sürecinde yaşandığı açıktır. TSK’nin post-modern darbesini olabildiğince az zararla atlatmak isteyen Gülen, ilk darbeyi yiyen RP ve bazı İslami oluşumlarla dayanışma içine girmek yerine kendisinin onlardan tamamen farklı olduğunu vurgulamayı (daha doğrusu vurgulamaya çalışmayı) tercih etti ancak sonunda sıra kendisine ve hareketine de geldi. Hatta yıllar sonra dönüp bakıldığında 28 Şubatçıların RP kadar, hatta belki de RP’den daha fazla Gülen cemaatini kendilerine düşman belledikleri, belki de bu yüzden onu sona saklamış oldukları anlaşılıyor.

28 Şubat süreci zaten birbirlerine fazla güvenmeyen Milli Görüş ile Gülen hareketlerinin aralarının daha da açılmasına neden oldu. Fakat yaklaşık 10 yıl sonra, yine TSK yüzünden yollar birleşti; Milli Görüş gömleğini çıkartmış olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP ile Gülen’in öncülüğündeki hareket Türkiye’ye damga vuracak bir işbirliğini hayata geçirdi.

- Temelleri AKP’nin iktidara gelmesiyle atılmış olan ama 27 Nisan 2007 muhtırasının tetiklemesiyle netlik kazanan bu ittifakın öyküsünü yarın ele alacağız.

............
Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-2: Yollarını 27 Nisan gecesi Yaşar Büyükanıt birleştirdi
Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-3: 'Yeni tür iktidar savaşları'nın ilk çarpıcı örneği
Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-4: Üçüncü şahıslar heyecanlanmasın krizin geleceğini iki taraf belirler
Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-5: Gülen bu stratejik hatayı telafi edebilir




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-1: Kökleri derinlerde olan bir rekabet... 17.02.2012
2 Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-2: Yollarını 27 Nisan gecesi Yaşar Büyükanıt birleştirdi 18.02.2012
3 Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-3: 'Yeni tür iktidar savaşları'nın ilk çarpıcı örneği 19.02.2012
4 Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-4: Üçüncü şahıslar heyecanlanmasın krizin geleceğini iki taraf belirler 20.02.2012
5 Erdoğan-Gülen ilişkisi dün bugün yarın-5: Gülen bu stratejik hatayı telafi edebilir 21.02.2012

Son makaleler (10)
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
04.09.2024 31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi
04.09.2024 Transatlantik: Sisi-Erdoğan kardeşliği, BRICS Türkiye’ye ne katar? Netanyahu neden ateşkes istemiyor?
03.09.2024 “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum
02.09.2024 Kara Harp Okulu’ndaki “Subaylık Yemini” olayı: Hakan Şahin ile söyleşi
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı