Prof. Mesut Yeğen ile CHP’nin yeni çözüm süreciyle sınavı

25.07.2025 medyascope.tv

25 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘‘Yeni çözüm süreci’’ ya da ‘‘terörsüz Türkiye süreci’’ gelişiyor. Meclis’te bir komisyon kurulması gündemde, önümüzdeki günlerde netleşecek. Daha doğrusu komisyon kurulacak da kimler katılacak, hangi milletvekillerini partiler yollayacak ve komisyon neler yapacak, bunlar önümüzdeki günlerde belli olacak. Ama gözler esas olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nde. Gerek komisyona katılıp katılmayacağı gerekse komisyonda ve genel olarak süreçte nasıl bir tutum izleyeceği, işte bütün bunları Profesör Mesut Yeğen’le konuşacağız. Mesut merhaba.
Mesut Yeğen: Merhaba Ruşen. Merhaba.

Ruşen Çakır: Sen geçenlerde Cumhuriyet Halk Partisi üzerine çok kapsamlı bir yazı kaleme almıştın Perspektif Online'da. O yazının üzerinde daha yeni bir başka yazı, tam da bizim konumuza uyan, "CHP-DEM Parti İlişkisi" ama bunu tabii ki süreç bağlamında ele alıyorsun. Gerçekten çok kritik süreçler yaşanıyor. Yani sürecin içinde kritik süreçler yaşanıyor her partinin içinde. En rahatı belki de Erdoğan diyebiliriz. Onun çünkü ne yapmak istediği belli; ama birileri de diğerleri de bir ölçüde MHP ama esas olarak DEM Parti ve CHP hem sürecin içerisinde kalıp hem Erdoğan'ın çizdiği sınırlara hapsolmamak istiyorlar. Doğru özetledim mi?
Mesut Yeğen: Kesinlikle. Tabii tabii. Yani şöyle bir yerdeyiz tabii ki Ruşen, 2019'dan beri aşağı yukarı işte birlikte hareket eden, Türkiye demokrasisinin akıbetine dair aşağı yukarı bir ortaklaşma sağlamış iki büyük hareket, Kürt hareketiyle Cumhuriyet Halk Partisi, süreç nedeniyle bir tür tatsızlık yaşamaya başladılar ya da ilişkileri artık eskisi kadar sağlam temellere oturmuyor. Bunun sarsıntılarını yaşıyoruz tabii ki şu anda.

Ruşen Çakır: Peki, CHP'ye odaklanırsak şimdi birtakım kaygıları var. En son benim Ekrem İmamoğlu'yla yaptığım röportajda çok net bir şekilde şunu söyledi: ‘‘Biz sürece başından beri destek verdik. Tabii ki iyi bir şey ama Erdoğan bu süreci — yani onun söylediğini tercüme ederek söylüyorum — rehin almak istiyor ve biz Erdoğan'ın otokratik sistemini, otokrasisini ebedileştirmesine izin vermeyeceğiz.’’ Yani ilk başta, daha süreç ilk dile getirildiği zaman muhalefet çevrelerinde çok yaygın bir inanış vardı malum: ‘‘Erdoğan aslında bizi kandırıyor, bütün derdi ömür boyu başkan seçilmek ve Kürtleri yanına almak.’’ Şimdi Ekrem İmamoğlu bu basitlikte söylemiyor ama Erdoğan'ın bu süreç üzerinden tamamen kendi planını hayata geçirmek istediğini söylüyor. Fakat CHP de sürecin içerisinde kalmak istiyor. Yani CHP'nin bu durumunu, ikircikli durumunu anlıyorum bir yerde ama buradan nasıl çıkacağını çok kestiremiyorum.
Mesut Yeğen: Valla işte maharet o. Yani siyasetçilerden bu mahareti bekliyoruz. Ruşen, epey bir zamandır hiç kimse için, yani başta CHP olmak üzere, DEM Parti de öyle, kolay bir vaziyetin içerisinde olmadığımızı anlatmaya çalışıyorum. Dolayısıyla içinde olduğumuz vaziyet bu kadar kolay olmamakla birlikte kolayca cevap verenleri de çok hakikaten tasvip etmiyorum. Yani çok doğru bulmuyorum söylediklerini. Yani kolaylıkla işte, ‘‘CHP bıraksın, kendi yoluna gitsin. DEM’le AK Parti'yi yalnız bıraksın’’ ya da işte DEM Parti cephesinden gelen, ‘‘Biz CHP'yi yalnız bırakalım, AK Parti'yle işimize bakalım’’ diyen pozisyonları, bu kolaycı pozisyonları hakikaten dediğim gibi çok onaylamam mümkün değil. Şu açıdan, yani sadece normatif olarak değil; bunlar iyi analizlere de dayanmıyorlar. Şimdi zor bir durumun içerisinde, nazik bir durumun içerisinde olduğumuz belli. Yani muhalif çevreleri kastederek konuşuyorum. Senin başta söylediğin şu da doğru: Erdoğan sonuçta bu süreci — İmamoğlu'nun da ifade ettiği üzere — bir tarz rehin almak istiyor ya da işte kendi iktidarını kalıcılaştırmak üzere kullanmak istiyor. Süreç başladığında bir kısım insanın söylediği "Ortada süreç filan yok, sadece Erdoğan'ın bizi kandırma girişimi var" analizleri doğru değildi. Bence bütün yaşananlar onu gösteriyor. Türkiye Devleti sonuçta Kürtlerle bir tür barışa gitmek istiyor. Bunun lamı cimi yok. Yani bunun herhangi bir şekilde itiraz edilecek bir tarafı yok. Ama Erdoğan da aynı süreci bir başka şey için de kullanmak istiyor. Yani kendi iktidarını bir şekilde devam ettirmek için de kullanıyor. Hatta 19 Mart'tan beri kendi adıma söylemeye çalışıyorum, süreci biraz kullanarak, bahane ederek CHP'yi de etkisizleştirmek istiyor. Adayını bir şekilde yarıştan alıkoymak istiyor. CHP'yi felç etmek istiyor vesaire. Bunu da niye süreci bahane ederek yapıyor diyorum: Yani süreç vesilesiyle DEM Parti, Kürtler bir tür iktidarın yanında konumlanmadılar ama bir tür hareketsizlik moduna geçtiler. Yani en azından iktidara karşı mobilize durumda değiller bu süreçten ötürü. Şimdi Erdoğan da bunu tabiri caizse kötüye kullanmak istiyor. Bu çok açık. Amma velakin mesele şu: Erdoğan'ın bunu yapmak istemesinde bence garipsenecek bir şey yok. Yani siyasetçi önüne çıkan bir fırsatı böyle de kullanmak isteyecektir. Şimdi bu durumda muhalefette olanları, CHP'yi, DEM Parti'yi destekleyenleri de hakikaten bir zorlukla baş başa bırakıyor. Ama bu zorlukla biz baş etmeliyiz zaten. Bu zorluk içerisinde bir doğru yol bulmalıyız kendimize. Şimdi o doğru yolun ne olacağına dair de, başta söylediğime döneyim, benim kolay bir cevabım yok hakikaten. Yani CHP cenahından gelen tereddütleri, ‘‘Bu sürecin içerisinde olalım mı olmayalım mı?’’ yolundaki senin ‘‘ikirciklilik’’ dediğin tereddütleri anlamazlık edemeyiz bence. O tereddütlerin bir zemini var gerçekten. Ama bu tereddütlere rağmen ne yapacağız biz ya da o tereddütlerimizin esiri olup da diyelim ki süreci desteklemek pozisyonundan vazgeçersek bunun sonuçları ne olur? Yok, ‘‘Onları bir an askıya alalım ve ilerleyelim, AK Parti'nin de olduğu bu komisyonlarda çalışalım. Oradan ilerleyelim…’’ Onun sonuçları ne olur? Bunların hepsinin karşılaştırmalı analizini yapmak gerekiyor, onun üzerinden bir karar vermek gerekiyor derim. Dolayısıyla kendi adıma kolaycı cevapların peşine düşmemek gerektiğini düşünüyorum. İstersen öyle bir karşılaştırma analiz de yapmaya girişebilirim, ama çok uzattım galiba yine.

Ruşen Çakır: Şimdi, komisyonla ilgili en son görmüşsündür rakamlar çıktı ortaya, kaç milletvekili filan ve bakıyoruz ki Cumhur İttifakı salt çoğunluğa sahip ve buna da şaşırmıyoruz. Salt çoğunluk üzerinden yürüyeceğe benziyor. Erdoğan'ın niyetinin bu olacağını anlıyoruz. O zaman şöyle bir soru da çıkıyor ortaya, ki biliyorsun çok kişi de CHP'ye baskı yapıyor "komisyona girme" diye içeriden, dışarıdan, kenardan, köşeden insanlar. Yani şöyle bir şey var: Aritmetik olarak baktığında istediğiniz kadar o komisyonda olun, nasıl olsa, diyelim ki Saray’daki birtakım danışmanların hazırladığı birtakım şeyleri pekâlâ oradaki Cumhur İttifakı'nın çoğunluğu bütün tartışmalara rağmen masaya alınacak kararlar olarak koyabilir ve eller kaldırılır indirilir gibi bir olay var. Şimdi bu bir realite; ama bir taraftan da komisyonun bu süreçte çok önemli olduğu da bir realite. Yani burada açıkçası çok zorlanacaklar. Benim de bir aklım yok, yani ‘‘şunu yapsınlar’’ diyecek halim yok açıkçası. Ama bu zorluk çok kötü bir zorluk aslında.
Mesut Yeğen: Evet evet. Yani çok katılıyorum Ruşen. Hiç kolay bir durumla karşı karşıya değiliz. Kimse açısından kolay değil. Yani DEM’lilerin de durumu öyle çok kolay değil. Yani diyelim ki bu zorluklardan dolayı CHP oyundan düştü, DEM iktidarla baş başa kaldı. Bu DEM’liler için de hayırlı bir netice olmaz. Şimdi ama açtığın tartışmada iki tane boyut var, henüz bir şekilde belli olmamış. Birincisi, komisyon neyi görüşecek? Silahsızlanmayı mı görüşecek? Kürt meselesinin genel ahvalini ve akıbetini mi görüşecek? Bu henüz netleşmemiş ama galiba ilki yolunda bir eğilim beliriyor. Belki doğru olan da o olur. Yani komisyonun üzerine o kadar yük bindirmemek gerekebilir, öyle 2-3 ayda bir netice alınmak isteniyorsa, yani daha silahsızlanma işi konuşulacaksa eğer. Şimdi bu bir açıdan avantaj, bir açıdan dezavantaj. Yani dezavantaj, çünkü böyle olursa genel demokratikleşme meselelerini konuşmayacağız demek. Yani Kürt meselesiyle birlikte işte bu CHP'yi de ilgilendiren, belediye başkanlarının içeride olmasını filan da bir şekilde ilgilendiren demokratikleşme meselelerini konuşmayacağız demek. Bu bir dezavantaj. Ama aynı zamanda bir avantaj da olabilir; sadece silahsızlanma meselesinin gerekleri konuşulacak demektir. Burada da iş daha teknik bir mesele olduğu için, yani infaz indirimi, işte cezaevindekilerin salıverilmesi gibi, buralarda uzlaşmak çok belki zor olmayabilir. Bir bu açıdan bakmak lazım. Dediğim üzere henüz komisyonun kapsamı alanında neyin olacağı belli değil. İkincisi, geçen gün İlke TV'de Sezai Temelli ile bir programa katıldığımda Sezai Temelli orada şunu söyledi: ‘‘Beşte üç çoğunlukla komisyonun karar alması yolunda bir eğilim var.’’ Şimdi bu eğilim devam ediyor mu, netleşti mi onu bilmiyorum. Ama beşte üç çoğunluk, 51 olacaksa komisyona katılan milletvekili sayısı 30-31 demek. Ki baktım 31’de bile hâlen Cumhur İttifakı Yeniden Refah’ın, HÜDA PAR'ın filan desteğini alırsa yine çoğunluk sağlayabiliyor. Yani üçte iki çoğunluk olmadıkça CHP'nin çok bir sözü geçecek gibi görünmüyor, ki bu üçte iki çoğunlukta DEM’i de saymıyoruz, yani Cumhur İttifakı’nı hâlen konuşuyoruz. Dolayısıyla bir belirsizlik de burada var. Ama şöyle olursa hakikaten, basit çoğunlukla çalışacak bir Meclis ve sadece silahsızlanma meselesini konuşacak bir komisyon olursa CHP'nin bu komisyonun üzerinden elde etmek istediklerini elde etmesi gerçekten sıfıra yakın bir ihtimal. Yani onu bir şekilde bir yere evriltmesi çok zor. Şimdi dolayısıyla bu bizi şu sonuca getiriyor olabilir: O zaman CHP'nin bu işlerin içerisinde olmaması gerekir. Şimdi şu açıdan bakarsak bu sonuca varılabilir gerçekten. Birincisi, yani komisyon CHP'nin istediği şekilde şekillenmiyor, kapsamı da öyle olmayacak ve CHP komisyonun içerisinde olursa bu son tahlilde işte Cumhur İttifakı'nın tasarladığı bir işin içerisinde olmak ve ona da meşruiyet vermek anlamına gelecektir. Şimdi bu önermeye de çok bir itirazım olmaz. Amma velakin bu işlerin içinde olunmazsa bunun sonucu ne olur? Bunu da iyi düşünmek gerekiyor. Yani bunun sonuçları da öyle çok hafife alınabilir sonuçlar olmayabilir.

Ruşen Çakır: Sen yazıda şöyle bir seçenekten bahsediyorsun; CHP'nin İYİ Parti, Zafer Partisi gibi çevrelere yanaşma ihtimali, o seçenek birazcık ona doğru yönlendiriyor. Evet, böyle bir seçenek olabileceğini söylüyorsun.
Mesut Yeğen: Evet, şu anda CHP yönetiminde eğilim bu değil. Ama bir kere kopulursa oradan, komisyondan çekilirse ve dolayısıyla DEM Parti ile muhabbet de benim deyimimle azalırsa CHP üst yönetiminin bugünkü diyelim ki işleri yönlendirme kudreti biraz azalabilir. Orada da bizi bekleyen ihtimal dediğim üzere, yani bir Kürt meselesinin çözümü işlerinde CHP'nin hiç yer almaması; ikincisi ve daha kötüsü belki işte dediğim gibi böyle İYİ Parti, Zafer Partisi'nin etkili olduğu bir koalisyona doğru ilerlemek. Şimdi buysa elimizdeki seçenek, yani arada bir seçenek üretemiyorsak kanaatim o ki komisyonun içerisinde kalmak ve orada DEM Parti ile bir şekilde işte AK Parti ve MHP'nin getirdiği teklifleri dönüştürmeye çalışmak, orayı bir şekilde etkilemeye çalışmak daha iyi bir seçenek gibi görünüyor.

Ruşen Çakır: Burada şunu sormak istiyorum. İmamoğlu'yla yaptığım söyleşide bayağı bir vurgulu — bir sorum üzerine tabii ki — Bahçeli meselesi var. Bahçeli’yi Erdoğan'dan ayırma, birtakım eleştirilerle birlikte ayırma meselesi var, ki daha önce de buna tanık olmuştuk, Özgür Özel'den de İmamoğlu'ndan da. Böyle bir seçenek mümkün mü sence? Yani komisyon içerisinde ve süreç içerisinde bir AK Parti, MHP, DEM Parti üçlemesi ittifakı yerine, tam bir ittifak denmese bile birbirleriyle yakınlaşma anlamında CHP, MHP, DEM Parti üçlüsü olma ihtimali çok mu gerçek dışı?
Mesut Yeğen: Çok gerçekçi bulmuyorum. Yani Türkiye'nin geleceğinde yakın zamanda bir MHP, DEM Parti, CHP'nin ortaklaştığı bir vizyonun galebe çalacağını çok düşünmüyorum. Ama bu demek değildir ki yani bu demin söylediğin çerçevede komisyonda bir şeyler yapılamaz. Ki yapılabileceğinin küçük işaretlerini biz şurada gördük, yani AK Parti’ye Erdoğan'a kalacak olsaydı bu komisyon zaten toplanmayacaktı, Ekim’de toplanacaktı. Ama DEM Parti'den gelen ısrar, çözüm sürecinin bizzat gerektirdikleri bence Bahçeli'yi harekete geçirdi. Bahçeli de tahminim o ki hem İbrahim Kalın üzerinden hem de Numan Kurtulmuş üzerinden komisyonun hiç olmazsa işte Temmuz ayında bir şekilde toplanmasını sağladı. Şimdi aynı dinamik şeyin üzerinde de hâlen devam ediyor olabilir, komisyonda karar sayısının hangi çoğunlukla alınacağı tartışması üzerinde de aynı dinamik hâlen etkili olabilir. Daha orası bitmiş bir tartışma değil. Ama olmazsa, yani olmayabilir de. Yani basit çoğunlukla o kararı da alabilir komisyon. Bu bize şunu anlatır: Bahçeli ile Erdoğan arasındaki neyse, bilek güreşinde ya da ip çekme yarışında Bahçeli o kadar da son sözü söyleyen değil, ki kanaatim de zaten o yönde. Yani ben dediğim üzere, yakın bir zamanda Bahçeli ve Erdoğan arasındaki çatlağın çok büyüyeceğini filan çok beklemiyorum. Çözüm sürecinin gidişatına dair birtakım ayrışmalar olduğu anlaşılıyor ve oralarda Bahçeli'nin eli yüksek. Ama CHP'nin, DEM Parti'nin beklediği Türkiye'de demokratikleşme meselelerine dair Cumhur İttifakı içerisinde Bahçeli ve Erdoğan arasında çok böyle büyük bir ayrışma olduğunu çok zannetmiyorum açıkçası. Yani sorumuz şu olsun, sadeleştirelim. Çözüm süreci eğer diyelim ki demokratikleşmeyi illa gerektirecekse, Bahçeli demokratikleşme ve çözüm süreci şeylerinde kalırsa hani demokratikleşmeden yana bir tutum alır, çok öyle kolayca diyemiyorum. Bahçeli de sonuçta Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin devamından, hatta meşruiyetinin genişleyerek devamından yana görünüyor. ‘‘Bununla birlikte çözüm sürecini nasıl götürürüm?’’, biraz onun peşinde. Erdoğan'la gerilimlerinin tek zemini de anladığım kadarıyla burası. Ve bu da CHP ve DEM Parti’nin AK Parti ve MHP arasındaki çatlağa oynama imkanını biraz daraltıyor açıkçası.

Ruşen Çakır: Şimdi bu süreç 19 Mart sürecinin gölgesinde gidiyor. Hâlbuki bu süreç çok daha önceden başlayan bir süreç. 22 Ekim çağrısı, 27 Şubat Öcalan'ın deklarasyonu derken fesih çağrısı yapıyor Öcalan. Ve 19 Mart'ta Erdoğan böyle bir stratejik olarak yaptığı CHP ile savaş stratejisini devreye soktu. Dün ben bir özel yayın yaptım. Orada bir konuk, Onur Alp Yılmaz çözüm süreciyle 19 Mart sürecinin paralel olduğunu savundu. Yani aynı zihniyet, çünkü o Bahçeli ile Erdoğan arasında da çok fark olmadığını düşünüyor ve bunları birbirine paralel olarak okumak gerektiğini söyledi. Bir başkası, Gürkan Çakıroğlu da Erdoğan'ın 19 Mart hamlesini bir anlamda çözüm sürecine karşı yaptığını söyledi. O çünkü biliyorsundur, Devlet Bahçeli'nin burada çok önemli ve ayrı bir rolü olduğunu savunan birisi. Her hâlükârda bu süreç 19 Mart'ın gölgesinde gidecek. Yani iktidar, Erdoğan geri adım atmayacakmış gibi gözüküyor an itibarıyla. Her ne kadar birkaç gündür ciddi bir operasyon olmasa da olmayacağının garantisi yok. Hâlâ iddianame hazır değil. Mesela Murat Çalık olayında olduğu gibi hasta tutuklular bile tahliye edilmiyorlar vesaire. Böyle bir durumda şimdi nasıl olacak ikisi beraber? Şimdi Gökhan Günaydın'ın bir şeyini okudum: "Bizim 17 belediye başkanımızı içeri atan bir iktidarla biz aynı masaya niye oturalım?" diyor mesela. Aşılabilecek bir sorun gibi gözükmüyor bu da.
Mesut Yeğen: Evet, yani kolayca aşılabilir değil ama demin söylediklerine dair kendi kanaatlerimi aktarayım. Yani bu çözüm süreci ile 19 Mart paralel işler, çok katılacağım işler değil. Yani çözüm sürecinin 1 Ekim'den öncesine giden de bir arka planı var ve hakikaten tümüyle bölgesel gelişmelerle ilgili bir mesele, ki niye insanlar bunu bir kulak arkası, göz ardı etmek istiyorlar çok anlamıyorum. Kendi analizleriyle bir şekilde uyuşmadığı zaman gerçeklik, analizlerinden yana pozisyon alıyorlar, onu çok anlayabiliyor değilim. Yani bütün bölge yanıp kavruluyor ve çözüm sürecinin de bu işlerle ilgili olduğu bu kadar açıkken "değil" demek çok anlayabildiğim bir tutum değil. Ama şuna çok katılıyorum öte yandan Ruşen: Yani Erdoğan'a kalırsa, seçenek ‘‘İktidarda kalmak mı, çözüm süreci mi?’’ olursa bu iki seçenek arasında galiba Erdoğan iktidarda kalma seçeneğinden yana tercihini yapacak görünüyor. Meselemiz ama bu mu? Yani bu kadar Erdoğan'ı zaten tanımıyor muyuz? Bence tanıyoruz. Yani Erdoğan'a kalırsa işler, işlerin hepsi Erdoğan'a kalırsa evet, Erdoğan sonuçta "Benim ikbalim mi, çözüm süreci mi, iktidarda kalmam mı, çözüm süreci mi?" bu ikisi ayrışırsa tercihini iktidarda kalmaktan yana yapar. Ama Erdoğan'dan başka aktörler var; yanındaki Bahçeli'den başlayarak CHP'ye, DEM'e kadar uzanan. Ben orada oluşan dinamiğin de Erdoğan'ın elini o kadar rahat bırakmayacağını düşünüyorum. Yani sonuçta çözüm süreci öyle kolaylıkla Türkiye açısından vazgeçilebilir bir seçenek değil. Dolayısıyla da Erdoğan evet, bu tercihi yapmak isteyecektir; ama diğer aktörler de sanki onu bu tercihi yapmaktan alıkoyabilirler. Dolayısıyla ileride bir yerde bir uzlaşma noktası çıkabilir AK Parti'yi de kısmen dahil eden ve CHP'yi, DEM Parti'yi, MHP'yi. Onun için komisyonlarda kalmak, Meclis zemininde kalmak, siyaset zemininde kalmak vesaire bence her şeye rağmen daha iyi bir seçenek. Öbürü, dediğim üzere, yani oyunun dışında kalmak bizi bir yere getirmiyor. Yani işte İYİ Parti bir seküler milliyetçi koalisyon etrafında siyaset yapmaya getiriyor. O olursa da DEM Parti bu kez iktidara daha fazla yaklaşabilir. Onun üzerinden de çözüm süreci tamamına ererse 2028'e bu seküler milliyetçi koalisyon daha bir az destekle girebilir. Ya da bu seküler milliyetçi koalisyon diyelim ki oluştuğu anda Türkiye'de gerçekten böyle bir rüzgâr estirir, işte umut kapısı olur. Onun üzerinden erken seçim zorlanır. Ki zayıf ihtimal olduğunu düşünüyorum. Çok olabileceğini düşünmüyorum. Ama bu olursa ne olacak? Yani Türkiye'yi CHP-İYİ Parti koalisyonu mu selamete erdirecek? Ona da cevabım hayır. Dolayısıyla zor bir yerdeyiz gerçekten. Ama bütün bu zorluğa rağmen Meclis zemininde, komisyon zemininde, siyasette bizim haricimizdeki başka aktörlerle birlikte ne yapabiliriz zemininde kalmanın daha ehvenişer olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla son söylediğimden gideyim; öyle iyiyle kötü arasında bir seçim yapacak durumda değiliz. Yani kötüyle daha kötü, kötünün iyisi, bunlar arasında seçim yapacak durumdayız.

Ruşen Çakır: Öcalan'ın görüşme notlarından sen de haberdarsındır diye tahmin ediyorum. Öcalan'ın çok ciddi bir CHP vurgusu var. Sürece CHP'yi dahil etme kaygısı var. Ve diyor ki hatta, ‘‘Ben iktidarla değil devletle görüşüyorum. Devlete de CHP sahip çıkıyor. Dolayısıyla CHP'nin benimle görüşmesi lazım’’ diyor, bu kadar basit. Ama biz deminden beri, Erdoğan'ın iktidarını koruma refleksini konuşuyoruz başından beri. Şimdi burada bir makas var. Yani Öcalan olayı yanlış mı anlıyor? Ya da o doğru anlıyor, belki öyle yoğunlaşmak lazım. Yani Erdoğan'ın tercihlerini, hedeflerini devletin tek çizgisi olarak görmemek mi gerekir?
Mesut Yeğen: Cemil Bayık da aynı şeyleri söyledi son mülakatında, yani CHP'nin bu işin içinde olması gerektiği. Bence Kürt hareketi sonuçta Erdoğan'ı da tanıyor, Türkiye siyasetini de tanıyor. Yani 2013-15'teki çözüm sürecinde de Öcalan'ın sık kullandığı ibarelerdendi: "AK Parti'nin hegemon güç olmasına izin vermeyiz" diye. CHP'nin olmadığı bir süreç AK Parti'yi hegemon güç yapar. Öcalan bunu görecek kapasitede biri. Dolayısıyla süreci CHP'siz götürüp AK Parti ile Kürt hareketini işte baş başa bırakmak istemeyecektir Öcalan. Bugünkü yazımda da söyledim. Yani yapılması gereken hem sürecin sonuna doğru hem de 2028'e doğru DEM Parti'nin, CHP'nin yan yana girmesini sağlamak. Tahminim o ki Öcalan da DEM Parti ile AK Parti'nin ya da DEM Parti ile Cumhur İttifakı'nın 2028'e doğru ya da çözüm sürecinde aslında tümüyle yalnız kalmasını istemeyecektir. Çünkü sonuçta CHP'yi yiyebilen bir AK Parti, DEM Parti'yi de zamanı geldiğinde yiyebilir, tüketebilir. O açıdan kendi açısından bence tutumu rasyonel. ‘‘Devlet içerisinde bir çatlak var mı?’’ sorusunun cevabını bilmiyorum ama oluşabilir. Devlet içerisinde de oluşması da gerekmiyor. Siyasette aslında çatlak büyüyebilir ve dolayısıyla Erdoğan'ı yapmak istediklerinden alıkoyabilir ya da Erdoğan'ı başka bir noktada uzlaşmaya zorlayabilir. Yani şu anda Erdoğan diyor ki, ‘‘Hem çözüm sürecini istiyorum hem de İmamoğlu'nu hapiste tutmak istiyorum.’’ Şimdi Türkiye'nin dinamikleri de ona diyor ki, ‘‘Bu ikisini bir arada yapman biraz zor.’’ Şimdi bu dinamik çalışmaya devam ederse, sonuçta her şey Erdoğan'ın istediği gibi ilerlemek zorunda değil hakikaten, başka bir yerde kurulabilir. Yani İmamoğlu'nu salıvererek mi, ne bileyim, CHP üzerindeki baskıları azaltarak mı, işte tutuksuz yargılanmasına izin vererek mi vesaire başka bir yerde kurulabilir bu denge. Onu söylemeye çalışıyorum.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum. Şimdi Cemil Bayık dedin. Sen de okudun onun son röportajını, onu anlıyorum. Orada söylediği birtakım hususlar var. Daha önce Bese Hozat'ın verdiği bir röportaj da var. Silah yakanlarla yapılan röportajlar var. ‘‘Artık sıra devlette, devlet bir şeyler yapmalı’’ falan diyorlar ve birtakım beklentileri var. Cemil Bayık'ın söyledikleri de çok açık ve net. Öcalan'ın en son okuduğu Mayıs sonundaki görüşme notlarında Devlet Bahçeli'ye çok ciddi bir önem atfedip ama adını vermeden Erdoğan konusunda daha temkinli olduğunu görüyoruz. Şunu merak ediyorum. Şimdi, silah bırakma ve fesih kararı almış bir PKK var, bir adım da atmış bir örgüt var, silah yakmış bir örgüt var ve bekliyor. Beklediği gelmezse ne olacak? Yani bu gerçekten çok merak ettiğim bir şey. Yani bunu kendileri de merak ediyorlardır herhâlde de. Mesela diyelim ki Erdoğan kendi çıkarı için çözüm sürecine ihtiyaç olmadığını düşündü. Daha önceki süreç dağıldı biliyorsun. Şimdi tekrar sil baştan örgüt silaha sarılacak ve bizler de şu anda yaptığımız yayınlar nedeniyle yargılanacak mıyız?
Mesut Yeğen: Olmayacak işler değil. Yani işler aynı şekilde genellikle tekrar etmez ama bir versiyonunu yaşayabiliriz. Yani büyük bir ihtimalle bu süreç biterse Erdoğan işte "benim işime gelmedi, benim seçilmemi engelleyecek bu süreç, onun için bitiriyorum" demeyecektir. Suriye'de filan bir bahane bulunacaktır. Bahane de olmayabilir. Yani Suriye'deki gelişmelerin kendisi bütün bu konuştuklarımızdan bağımsız olarak da sürecin çökmesine gidebilir. Ama ben Türkiye Devleti'nin ne Suriye'de işleri bundan daha kötüye sokacak bir adım atacağını düşünüyorum, o riski alabileceğini ne de bu silahsızlanma işleri bu aşamaya gelmişken bu işi durdurabilecek, başka bir yöne sevk ettirecek işlerin peşine düşeceğini düşünüyorum. Çünkü bunların ikisi olduğu anda biz aslında bu süreç niye başladıysa oraya gelmiş oluruz. Yani büyük bir alev topu var bölgede dönüp duran, herkesi yakabilecek olan. Dolayısıyla bir şekilde Türkiye'ye de bulaşabilecek olan bu alev topuyla tekrar yüz yüze kalmış oluruz, bütün bu işlerden vazgeçersek. Dolayısıyla esas olarak devletin ne Suriye'de ne de PKK'de silahsızlanma işinde böyle işleri akamete uğratacak bir işin peşine düşeceğini çok zannetmiyorum, ama olabilir gerçekten. Yani özellikle Suriye denerek mesela bu işler tekrar başa sarabilir. Olursa da, yani Cemil Bayık'ın açıklamalarından anladığım, büyük bir ihtimalle PKK "Biz silahsızlanma fesih kararından vazgeçtik" demeyecek ama bir başka örgüt büyük bir ihtimalle kurulabilecek. Yani yeni bir örgüt, PKK'yla ilişkisi olmayan filan. Onlar da tabii ki Öcalan'ı falan bu kez çok zor durumda bırakacak işler ya da bu hikayenin kapanması anlamına gelecek işler. Dolayısıyla oralardan da esas olarak uzak durulacağını düşünüyorum. Ama hakikaten dediğin ihtimal de zayıf da olsa var ve dolayısıyla dediğin şekilde gelişirse de gerçekten şu yaptığımız programlardan ötürü evet, biz de yeniden birtakım dava dosyalarıyla falan karşı karşıya kalabiliriz.

Ruşen Çakır: Mesut çok teşekkürler. Her ne kadar belirsizlikleri aydınlatma konusunda pek bir şey yapamadıysak da en azından sorunların altını çizdik. Gerçekten çok kritik. Allah kolaylık versin diyelim. Orada bir şeyler yapmak, inisiyatifi ele almak isteyen siyasetçiler neyi nasıl yapacaklar, nasıl becerecekler açıkçası kestiremiyorum ama sonuçta önemli bir süreç. Umarım başarıyla sonuçlanır ama burası Türkiye, değil mi?
Mesut Yeğen: İnşallah diyelim. Evet evet, inşallah.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Mesut.
Mesut Yeğen: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Evet, Profesör Mesut Yeğen'le CHP'yi eksene alarak çözüm sürecini ve CHP'nin çözüm süreciyle imtihanını konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
03.08.2025 Türk solu bu sürecin neresinde?
01.08.2025 Beklenen komisyon kuruldu ve gözler yine CHP’nin üzerinde
31.07.2025 Türkiye hâlâ İslam dünyası için bir model mi?
29.07.2025 Süreci kim sulandırıyor, kim sahip çıkıyor?
27.07.2025 “Ulus devletçi değil demokratik ulusçuyum” diyen Öcalan’ın “demokratik entegrasyon” önermesi Kürtler için ne anlama geliyor?
27.07.2025 Beyaz Toroslu savcılar ülkesinde barış nasıl olabilir?
25.07.2025 İmamoğlu ve Özel’in süreç hakkındaki kaygıları haklı mı?
25.07.2025 Haftaya Bakış (277): Meclis komisyonu belirsizliği | CHP'nin yol haritası ne ola-cak?
25.07.2025 Prof. Mesut Yeğen ile CHP’nin yeni çözüm süreciyle sınavı
24.07.2025 Ekrem İmamoğlu, ifadesini alan Beyaz Toroslu savcıyla tartışmasını ilk kez Ruşen Çakır’a anlattı: “Bana ‘yarın siz Cumhurbaşkanı olursunuz, o zaman siz bizi yargılarsınız’ dedi”
03.08.2025 Türk solu bu sürecin neresinde?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı