Büyük çaresizlik

15.08.2013 Vatan

Dün Mısır'da yine katliam oldu. Bu üçüncü. Kahire sokaklarında, meydanlarında günlerdir askeri darbeye karşı tamamen barışçıl yöntemlerle direnen insanlara karşı yine devlet şiddeti uygulandı. Çok sayıda sivil hayatını kaybetti ve yaralandı; yüzlerce insan gözaltına alındı. Meydanlar zorla boşaltıldı boşaltılmasına ama sorun çözülmedi. Çözüleceğe de benzemiyor ve Arap dünyasının kalbi olan Mısır hızla iç savaşa doğru sürükleniyor. 15 gün önce yaşanan ikinci katliamın ardından "Üç soruda katliam" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. (Üç soruda katliam) O yazının büyük ölçüde bugün de geçerli olduğunu düşünüyorum. O yazının omurgasını koruyarak son katliama bakacak olursak önce yine "neden?" sorusu karşımıza çıkıyor.
Her şeyden önce şunu söylememiz, tekrarlamamız şart: Askeri darbe ile katliam sözcükleri birbirlerine çok yakışıyorlar. Dünkü katliamın da yegane sorumlusu Mısır'daki darbecilerdir. Devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin geri gelmesi için günlerini sokaklarda geçiren insanlara bu katliamların sorumluluğu şu ya da bu ölçüde yüklemek ne mümkün ne de anlamlıdır.
İkinci olarak, daha önceki iki katliamın uluslararası toplulukta büyük tepkilere yol açmamış olması da darbecileri cesaretlendirmişe benziyor. Hatta Körfez ülkelerinin katliamların ardından askeri rejime cömert yardımlarda bulunduklarını biliyoruz. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin de bütün katliamlara rağmen Mısır ordusunu (olmayan) "demokrasinin garantörü" olarak göstermiş olduğunu da unutmayalım.
Üçüncü olarak, daha önceki katliamlar nedeniyle Mısır'daki darbecilerin toplumsal desteğinde belirgin bir azalma da görülmedi. Özellikle Mursi yanlısı medyaya getirilen yasaklar ve devletin, geri kalan medya kuruluşlarını tam bir dezenformasyon ve manipülasyon aracı olarak kullanmasıyla bütün katliamlar genel kamuoyuna bambaşka şekillerde aktarılabiliyor.
Dördüncü olarak, önemli liderlerinin tutuklu ya da aranıyor olması, yeterli uluslararası desteğe sahip olmamaları ve tecrübesizlik gibi nedenlerle başta Müslüman Kardeşler (İhvan) olmak üzere darbe karşıtı hareketler toplumsal destekleri fazla artıramadılar ve büyük ölçüde İslami hareketlerle sınırlı kaldılar. Bunun sonucunda gerek Mısır'da, gerekse de dünya çapında, yaşananların "darbeciler ve darbe karşıtları" değil de "İslamcılar ve sekülerler" arasında cereyan ettiği izlenimi oluştu. Bu da darbe karşıtlarının aleyhine sonuçlara yol açtı.

Çözümsüzlük sürüyor

Darbecilerin üçüncü kez katliama başvurmalarının esas nedeni çaresizlikleri. Çünkü değişik yollarla İhvan'ı "yenik bir şekilde" yeni sürece eklemeye çalıştılar ama onlar içerden ve dışardan gelen onca baskı ve telkine rağmen buna yanaşmadılar. İhvan olmadan kalıcı bir çözüm üretmek de mümkün olmadığı için darbeciler her seferinde bildikleri tek şeye, silaha ve katliama başvurdular, böyle giderse başvurmaya da devam edecekler. Buna karşılık darbe karşıtlarının da barışçıl yollarla direnmekten, dolayısıyla katliamlara açık olmaktan başka çareleri yok gibi gözüküyor.
İşte bu tıkanıklık hali darbenin ilk anlarından itibaren Mısır'ı esir almış durumda. Burada yine şu kritik soru karşımıza çıkıyor: İhvan, darbecilerin zulmüne karşı silaha sarılır mı? Sanmıyorum. Peki barışçıl yöntemlerle askeri dize getirebilirler mi? Buna da pek ihtimal vermiyorum. Darbecilerin baskı, zulüm ve katliam yoluyla darbe karşıtlarını pes ettirebileceklerine hiç ihtimal vermiyorum.
Geriye ABD, AB ve Körfez ülkeleri başta olmak üzere, uluslararası kamuoyunun askeri rejimi geri adım amaya ikna etmeleri seçeneği kalıyor ki maalesef bunun işaretlerini de, en azından şimdilik göremiyoruz.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı