Suriye’ye müdahale: Kriz çözülmez derinleşir

29.08.2013 Vatan

Dünkü yazımızı “kendimizden ne kadar koyarsak koyalım Suriye konusunda herhangi bir şey kazanma şansımız bulunmuyor” diye bitirmiş ve Suriye’ye muhtemel bir Batı müdahalesinin Türkiye’ye etkilerini bugün tartışmayı sürdürme söz vermiştim. Bugün de söze, geçen yıl Ocak ayının sonlarında, daha Türkiye Suriye krizine alenen ve aşırı ölçüde angaje olmadığı günlerde yazdığım “Suriye’ye müdahale: Ya sonra?” başlıklı yazının (Suriye’ye müdahale: Ya sonra?) son cümlesiyle başlamak istiyorum: “Suriye rejimine karşı halkın yanında olmak iyidir, doğrudur ama askeri müdahaleden yana olmak da akıl kârı değildir.”
Akıl kârı değil, çünkü ister “sınırlı”, ister “kapsamlı”; ister “hava”, ister “kara” harekâtı, isterse ikisi birden olsun Suriye’ye yapılacak bir müdahalenin bu ülkedeki krizin çözümüne katkıları kesinlikle zararlarından daha az olacaktır; diğer bir deyişle müdahale krizi çözmek yerine derinleştirecektir. Çünkü:
    1) ABD başta olmak üzere müdahaleye soyunan Batılı güçlerin berrak bir Suriye planlarının olduğunu söyleyemeyiz. Kuşkusuz Baas/Esad rejiminden kurtulmak istiyorlar ancak hem bunun çok kolay olmaması, hem de yerine neyin konulabileceğinin netleşmemesi nedeniyle ağır hareket edip küçük adımlar atmayı tercih ediyorlar.

    2) Batılı güçleri en çok, Suriye muhalefetinde İslamcıların ağırlıklı olması, özellikle de silahlı muhalefette El Kaide ile bir şekilde ilişkili yapıların giderek öne çıkması kaygılandırıyor.

    3) Bu nedenle şu ana kadar yapılan açıklamalar ve sızan bilgilerden, rejimi yıkmayı değil de kimyasal silah nedeniyle cezalandırmayı hedefleyen bir müdahalenin öne çıkması şaşırtıcı değil. Ancak ne kadar sınırlı tutulmak istenirse istensin, yapılacak müdahaleyle birlikte Batılı güçler Suriye krizinin bir parçası haline gelmiş olacaklar. Böylelikle kısa ya da orta vadede başka askeri operasyonlar yapmak zorunda kalabilecekler.

    4) Tam da bu noktada Suriye’nin (ve İran başta olmak üzere ona destek veren ülkelerin) göstereceği tepki ve vereceği cevap önemli olacak. Şam yönetimi, alacağı darbeye bağlı olarak savaşı kendi topraklarının dışına taşıyıcı, yani genişletici bazı adımlar atarsa bölgesel bir çatışma kapımızda demektir.

Türkiye’nin önündeki riskler

İşte böylesi bir çatışmadan en çok ve en olumsuz etkilenecek ülkelerden biri, tartışmasız Türkiye olacaktır. Ankara’nın doğrudan Şam’ı sorumlu tuttuğu Hatay Reyhanlı’daki terör saldırısı, savaşın büyümesi halinde yaşanabileceklere bir örnek olarak gösterilebilir. Öte yandan Suriye’daki iç savaşın bölgeyi kuşatması halinde mezhep faktörünün ön plana çıkma ihtimali hayli yüksek ve böylesi bir riskin Türkiye’yi de kapsama alanına alacağı muhakkak.
Tabii olayın Kürt sorunuyla bağlantısı da ülkemizi doğrudan ilgilendiriyor. Suriye’de Abdullah Öcalan çizgisinde faaliyet gösteren PYD’nin eşbaşkanı Salih Müslim’in, açık bir şekilde bu ülkeye Batı müdahalesine karşı çıkmış olması çok anlamlıydı. PKK’nın, daha çok da Öcalan’ın, Suriye krizinin daha da derinleşmesi halinde ne tavır alacakları önem arz ediyor. Bu bağlamda Ankara, Öcalan’ın “araçsal” konumunun “stratejik”e evrilmesi talebini kademeli de olsa yerine getirmesi söz konusu olabilir. Her durumda Eylül ortasında Erbil’de yapılması söz konusu olan Kürt konferansının değerinin Suriye’ye (muhtemel) Batı müdahalesi nedeniyle arttığı kesin. Her şey bir yana, Türkiye’nin de destek verdiği, hele aktif olarak içinde yer aldığı uluslararası bir koalisyonun Suriye’ye askeri müdahalesine, belki de yüzyıllardır bu bölgeyi ayakta tutan Türkiye-İran dengesini alt üst etme riskini kuvvetli bir şekilde barındırdığı için kuşkuyla bakmak ve karşı çıkmak gerekir.
Çünkü bu dengenin bozulmasından sadece Türkiye ve İran değil, tüm bölge ciddi zarar görür. Örneğin dört ülke birden (Türkiye, İran, Irak ve Suriye) bölünmenin eşiğine gelir ve böylesi bir durumda yerlerine çok sayıda, tek başlarına ayakta duramayacak ülkeler çıkar.
Daha fazla karamsarlığa gerek yok, burada keselim ve yarın devam edelim.


------------------

Dizi: Suriye’ye müdahale

1. Bu filmi daha önce görmemiştik
2. Kriz çözülmez derinleşir



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı