Suriye’de PYD/YPG silah bırakmayacak mı?

05.03.2025 medyascope.tv

5 Mart 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Yeni çözüm süreci Öcalan'ın o tarihi açıklamasıyla start verdi, daha doğrusu bir hız kazandı ve şimdi tartışmalar yürüyor. Bir taraftan da açıklamalar, birtakım adımlar peş peşe geliyor. Ve şu anda İlginç bir şekilde başta şu deniyordu: ‘‘Öcalan çağrı yapsa bile Kandil buna uyar mı?’’ ya da ‘‘Kandil buna uymaz,’’ şeklinde bir karşı çıkışı vardı, ‘‘Bu iş olmaz, olması çok zor’’ diyenlerin. Ama biliyoruz ki Öcalan doğrudan Kandil’i işaret etti ve Kandil’den gelen açıklama da olumlu oldu. Bir konferans toplayacaklar. Onun altyapısının, özellikle güvenlikle ilgili altyapısının oluşması lazım, diyorlar. Ve o konferansta herhalde Öcalan ya yeni mesaj yollayacak ya da bu var olan mesajı, görüntülü mesajı – ki biliyoruz görüntü çekildi – oraya iletilecek, ama tahminim yeni bir mesaj yollayacak. Ve örgütün kendini feshetmesini ve silah bırakmasını isteyecek. Bu olunca Kandil’den açıklama gelince ve ateşkes ilan edildikten sonra bu itiraz biraz geri planda kaldı. Biraz değil, hayli geri planda kaldı. Bu sefer ne gündeme geliyor: Suriye bu işin neresinde? YPG, PYD — alfabenin bütün harfleri var — PYD siyasi kolu, YPG askeri kolu, bir de bunun da ötesinde SDG, Suriye Demokratik Güçleri denen sadece Kürtlerden ibaret olmayan bir yapı var. Ama ağırlıklı olarak burada YPG var. Bunun bu olaya ne cevap vereceği sorusu var. İlk yapılan açıklamalarda Mazlum Abdi, SDG'nin başındaki kişi şunu söyledi: ‘‘Bu açıklama açıklama iyi, ama bizi ilgilendirmiyor. Bize yönelik değil, Kandil'e yönelik’’ dedi ve topu bir anlamda taca attı. Onun üzerine bir tartışma başladı. Öcalan'ın bu açıklamasında Suriye var mı? Önceki gün Sırrı Süreyya Önder, Habertürk'e çıktığında bunun Suriye'yi de kapsadığını söyledi; çünkü bir yerde Öcalan tüm örgütler, tüm yapılardan bahsediyor. Bir başka daha önemli bir husus da şu; ulus devlet, federasyon, özerklik gibi iddiaların, kültüralist birtakım taleplerin artık devrinin geçtiğini söylüyor. Bu da tabii ki doğrudan Suriye'yi ilgilendiriyor. Fakat açıkça bir Suriye lafı yok. Açıkça Suriye lafı olmadığı için de yeni spekülasyon konumuz bu oluyor. Mesela dün Abdülkadir Selvi bunu yazdı. YPG’nin Suriye’de yan çizmesinden bahsetti. Ve oradaki temel argüman şu; Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail bölgedeki yapmak istediklerinde, Suriye dahil ama İran'da yapmak istediklerinde bu YPG yapılanmasını yanlarında görmek istiyorlar ve Kandil'in yaptığı gibi silahsızlanmasını istemiyorlar. Yani bir tür İsrail'in özellikle güdümünde bir YPG fotoğrafı çizdi, ki başkaları da bunu yapıyor. Şunu biliyoruz, İsrail'in YPG ya da Suriye'de Kürtleri bir tür kendisine stratejik müttefik olarak gördüğünü, görmek istediğini biliyoruz. ABD'nin durumu henüz net değil. ABD'nin de müttefiki ama Trump'ın Suriye politikası henüz netleşmedi, bu konuda açık bir tavır almadı ve daha önce dile getirdiği Suriye'deki Amerikan askerlerini geri çekme noktasında duruyor gibi ama belli değil. Bir diğer yandan Öcalan'ın açıklamasından önce Bahçeli'nin çıkışının ardından, Kandil'den yapılan farklı açıklamalarda gerek Murat Karayılan, gerek Cemil Bayık, gerek Duran Kalkan hep şunu vurguladılar: ‘‘Biz Ankara ile barış yapmak istiyoruz, anlaşmak istiyoruz ama şunu da unutmamaları lazım; çok kişi bizimle ilgileniyor. Başka seçeneklerimiz var.’’ Tabii bu seçeneklerden kasıtlardan önde geleninin İsrail ve bir anlamda ABD olduğu akla geliyor. Şimdi bunu mutlak bir veri olarak alıp, ‘‘PYD, YPG Suriye'de Öcalan çizgisinde hareket etmez. ABD ve İsrail çizgisine geçer’’ demek önermesinin çok tutarlı olduğunu düşünmüyorum birçok nedenle. Öncelikle şunu söyleyeyim. Kimileri farklı göstermek isteyebilir ama YPG ile PKK arasındaki ilişki organik bir ilişki. Olay sadece Abdullah Öcalan'ın çizgisini takip etmekten ibaret değil. Çok organik bir ilişki var. Kandil olmasa, Kandil devreye girmese, Kandil üzerinden, PKK üzerinden kadrolar ve birtakım ekipman, birtakım mühimmat, silah belki, ama onun da ötesinde çok daha önemli bir şey var, PKK'nın yıllara dayanan bir tecrübesi var; bunlar olmasa, PYD-YPG bugün bu noktalara kesinlikle gelemezdi. Dolayısıyla Kandil'in silah bıraktığı bir yerde YPG'nin silahlı bir şekilde kendi başına dış birtakım güçleri yanına alarak yola devam etmesi çok mümkün değil. Birincisi bu. İkincisi, Öcalan'la olan ilişkileri öyle sıradan bir ilişki değil. PYD-YPG yapılanmasının bizzat Öcalan tarafından inşa edildiğini biliyoruz. Öcalan, biliyorsunuz uzun bir süre Suriye'de yaşadı, Şam'da yaşadı ve Suriye'de yaşadığı dönemde oradaki Kürt hareketini belki de sıfırdan örgütledi. Ve Öcalan'ın Mazlum Abdi ile fotoğrafları var, ki o fotoğraflarda Mazlum Abdi daha çocuk denecek yaşta. Yani bizzat Öcalan'ın yetiştirdiği birisi. Daha sonra PKK adına Avrupa'da üst düzey sorumluluklar üstlenmiş birisi. Aradaki organik bağ ve her türlü bağ hiç yabana atılacak bir şey değil. Böyle bir ortamda, PYD-YPG'nin Kandil silahı bıraktıktan sonra – ki bırakma sürecine girildi – ‘‘Hayır, biz bildiğimizi okuyoruz’’ demesi çok sanmıyorum ama diyelim ki mümkün olsun; ondan sonra birçok, özellikle lojistik anlamda çok ciddi sorun yaşayacak, kadro anlamında çok ciddi sorun yaşayacak. Çünkü şu anda YPG'nin içerisinde yer alanların arasında Suriyeli olmayan, Kandil üzerinden ya da Kandil aracılığıyla gelen çok isim var. Onların da bir ihtimal dolayısıyla silah bırakması ya da YPG'yi bırakması söz konusu olacak. Ama çok daha önemli bir şey var: Hangi kitle tabanı üzerinde ne ile bunu yürütecek? Şimdi Türkiye'de yepyeni bir dönem açılmak üzere, eğer işler yolunda giderse. Yılların hareketi, neredeyse 50 yıl, neredeyse 50 yıldır elinde silah olan bir hareket silahı bırakıyor. Bu hareketi yoktan var etmiş olan Abdullah Öcalan bambaşka şeyler söylüyor. Ve birtakım tereddütler olmakla birlikte bu hareketin tabanı ve kadroları buna büyük ölçüde riayet ediyorlar. Bu Suriye'ye de yansıyacaktır. Öcalan’a rağmen orada Mazlum Abdi ya da bir başkası ya da başkaları yola devam etmek isterlerse altlarındaki tabanın da eriyeceğine herhalde tanık olacağız. Bir diğer hususta şu, ki çok önemli olduğunu düşünüyorum; uzun süredir hazırlanan bir süreçten bahsediyoruz. Bahçeli'nin çıkışıyla başlamış değil kesinlikle. Bahçeli belli bir aşamadan sonra olayı yönlendirdi. Öyle düşünüyorum. Ve bu hazırlıkların içerisinde Suriye'nin olmaması mümkün değil. Öcalan'la devlet adına konuşan kişilerin onunla Suriye'yi konuşmaması diye bir şey olamaz. Zaten devletin esas olarak bu hamleyi başlatmasının birinci nedenlerinden birisi Suriye. Dolayısıyla hani bir, ‘‘Kandil, PKK silah bıraksın, sonra bakalım ne olacak?’’ gibi bir olayın yaşandığını sanmıyorum. Ama şunun olma ihtimali çok yüksek; öncelik Kandil'in silah bırakması ve kendini feshetmesi ve bunun yarattığı ortamda Suriye'de de benzer bir sürecin yaşanması. Ama bunun Suriye'de yaşanabilmesi için işte oraya başka birtakım denklemler giriyor. Özellikle şu anda Şam'da yönetimi elinde tutan İslamcıların bir şekilde YPG ile birlikte Suriye'yi, PYD ya da Kürtlerle birlikte Suriye'yi yönetmeye razı olması gerekiyor. Suriye ordusunun şekillenmesinde Kürtlerin nasıl bir rol oynayacağının saptanması gerekiyor. Özellikle Türkiye'nin sınırında sınır güvenliğinin kimler tarafından nasıl sağlanacağının belirlenmesi gerekiyor. Bunların konuşulmamış olması mümkün değil ve bu konuda birtakım formüllerin hazırlanmamış olması da mümkün değil. Ama hala bilmediğimiz birtakım başka unsurlar var. Onlardan birisini de özellikle demin söyledim; Trump'ın Suriye'de ne yapacağını, ne yapmak isteyeceğini de bilmiyoruz. Fakat sonuçta şöyle bir yol haritasından bahsetmek bence abartılı olmaz. Önce Kandil, ardından Suriye, hep birlikte yani aynı güzergahta ama nasıl Kandil'in silah bırakmasının birtakım altyapıları hazırlanacaksa birçok açıdan, mesela silah bırakan kişilerin geleceğinin ne olacağı gibi, cezaevlerindeki kişilerin ne olacağı gibi birçok husus var bunun içerisinde; benzer bir altyapının Suriye'de de hazırlanması gerekiyor. Ve Türkiye ile Ankara ile Şam arasında yaşanan çok yoğun trafiğin çok ciddi bir şekilde bu olayı da kapsadığını ve Irak'taki Kürt yöneticilerin, gerek Barzani gerek Talabani — iki ayrı parti var biliyorsunuz, yönetimde Barzani’nin KDP'si var ama Talabani ailesinin denetiminde de KYB var — bunların da dahil olduğu bir süreçle Suriye'de de birtakım çözümlerin geliştirileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bugün, ‘‘Böyle diyorsunuz ama Suriye'de YPG devam edecek, kimi kandırıyorsunuz?’’ ya da ‘‘YPG devam ederse bunun sonuçları çok kötü olur’’ gibi yapılan itirazları, uyarıları çok da fazla ciddiye almamak gerekiyor. Tabii ki çok kolay değil, çok zor, çok aktör var; ama bir şeye start verilmiş durumda ve tarafların bu konuda bayağı hazırlıklı olduğu yolunda çok ciddi işaretler var. Öcalan'ın açıklamasının kendisi ve açıklamanın ardından yaşadıklarımız o kadar da bu işin imkansız olmadığını bize gösterdi. Dolayısıyla bu yolculuk bir şekilde Suriye'yi ve Suriye Kürtlerini de içine alan bir yolculuk olacak, olmak zorunda. Ve büyük bir ihtimalle de eğer Kandil’de bir sorun çıkmazsa – ki çıkmayacağa benziyor – Suriye meselesinin de kolaylıkla halledileceğini düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.





Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
06.03.2025 Esas amaç Erdoğan’ı yeniden seçtirmek mi?
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
05.03.2025 Suriye’de PYD/YPG silah bırakmayacak mı?
04.03.2025 Fethullah Gülen de ölmeden önce örgütünü feshetmiş olsaydı
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
01.03.2025 Kandil sorun çıkartır mı?
28.02.2025 Haftaya Bakış (256): İmralı'dan tarihi çağrı: Şimdi neler olacak? | İmamoğlu'na “sahte diploma” soruşturması
27.02.2025 Bir mozaik olarak Türkiye (54): Türkiye’de Karaylar üzerine İdil Karayeğen ve Lorans Tanatar Baruh ile söyleşi
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı