Süleyman Soylu’nun suçu ne?

20.12.2025 medyascope.tv

20 Aralık 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Perşembe gecesi gazeteci Barış Terkoğlu kısa bir video çekti ve Mehmet Akif Ersoy olayında birtakım gizli tanık ifadelerinden çarpıcı bölümler okudu. Birbirinden çarpıcı şeyler var ama unutmamak lazım bunlar gizli tanık ifadesi. Gizli tanık ifadesi normalde doğru gibi kabul edilir ama kendi yaşadığımdan da biliyorum ki bunların çoğu sallama olabiliyor, yönlendirilmiş olabiliyor. Şu oluyor, bu oluyor. Neyse, burada birçok iddia vardı. Kimisi bizzat kendisinin de dahil olduğunu söylediği birtakım olayları anlatıyor. Kimisi duyduğunu ya da doğrudan Mehmet Akif Ersoy'un kendisine anlattığını aktarıyorlar. O iddiadalar. Şimdi başlıktaki olaya gelelim: Süleyman Soylu.
Bir iddiaya göre, daha doğrusu iddiaya göre değil, gizli tanık ifadesinde şu geçiyor: Bir âlem, âlem derken uyuşturucu, kokain genellikle anladığım kadarıyla ve ikiden fazla kişinin olduğu grup seks işte, artık onu demek zorundayız. Âlemler sırasında Mehmet Akif Ersoy'un yanındakilere kendi gücünü göstermek için Süleyman Soylu'yu görüntülü bir şekilde aradığını söylüyor. Çok yani böyle gerçeküstü bir sahne gibi. Hani geçenlerde bahsettim; Fellini yapsa ya da Buñuel yapsa "Yok artık!" dersiniz. Böyle bir şeyden bahsediyor.
Tabii ki bu olayı artık dile getirdi. Daha önce aslında birileri birtakım siyasetçilerin adı geçiyor diye söylemişti. Barış Terkoğlu adını koydu ve Süleyman Soylu da bir açıklamayla bunu çok sert bir şekilde yalanladı. Dedi ki: "Kendisi bir kere Trabzon'da kitap fuarına gitmişti. — Süleyman Soylu da Trabzonlu biliyorsunuz. — Orada adım geçiyormuş, beni oradan aramıştı. Onun dışında bu tür ortamlardan beni araması, herhangi birinin araması asla söz konusu olamaz." dedi. Yani tabii ki burada beyanın esas olduğunu kabul edelim ve gizli tanığın Süleyman Soylu'ya iftira attığını söyleyelim ve Süleyman Soylu'nun burada mağdur olduğunu kabul edelim. Süleyman Soylu bile mağdur olabiliyor demek ki. Neden diyorum? Çünkü bu sistem, bir gizli tanığın ifadesiyle insanların itibarlarının yerle bir olabildiği bir sistem, Süleyman Soylu'nun da dahil olduğu bir süreçte tesis edildi.
Şimdi şu da var: Gizli tanıklar olabilir, birtakım ifadeler verebilir, bunlara dayanarak birtakım soruşturmalar yürüyebilir ve bu soruşturmaların sonucunda iddialar doğru mu yanlış mı vesaire ortaya çıkabilir. Ama bizde ne oluyor? Daha soruşturmanın başında bu gizli tanık ifadeleri faş ediliyor ve anında, daha yargılama yok, mesela Süleyman Soylu'nun ifadesi alınmamış ya da bir başkasının ifadesi alınmamış, belki de hiç alınmayacak; ama bu ifade sızdırılıyor. Kim tarafından sızdırılıyor? Soruşturmayı yürütenler tarafından. Yani soruşturmayı yürütenlerin bilgisi dışında herhangi bir gazetecinin bu bilgilere ulaşması mümkün değil. Bir kere bunu söyleyeyim. Bu, işte zamanında çokça yapılan, Soylu ve başka siyasetçilerin de yaptığı bir yöntemin sonra kendileri aleyhine çalışması olayına tanık olduk.
Ama şunu da özellikle vurgulamak lazım. Bir tarihten bahsedeceğim şimdi, 25 Mayıs 2021, Habertürk stüdyosunda bir canlı yayın. Şu anda bir süredir Habertürk'te çalışmayan Kübra Par sunuyor. Bir yanda Süleyman Soylu, karşısında dört gazeteci. Olay ne? Sedat Peker'in Soylu hakkındaki iddiaları. Hatırlıyorsunuz değil mi? Çok gündemdeydi. O sırada Süleyman Soylu İçişleri Bakanıydı ve karşısında, açık söyleyeyim benim o günden aklımda İsmail ve Merdan da kalmış, İsmail Saymaz ve Merdan Yanardağ. Evet ikisi vardı. İki kişi daha var. Kim bunlar? Veyis Ateş ve Mehmet Akif Ersoy. Şimdi bu soruşturmada tabii ki Mehmet Akif Ersoy merkezde ama gizli tanık ifadelerinde Veyis Ateş'in de adı geçiyor ve geçen ifadesi alındı.
Süleyman Soylu sadece orada çıkmadı Habertürk'e, birçok defa çıktı. Birçok defa da bildiğim kadarıyla Mehmet Akif Ersoy'la baş başa yayın yaptı, orayı bayağı istediği gibi, güçlü olduğu zamanda istediği gibi kullandı. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Ortada bir ilişki olduğu muhakkak, bir yakınlık olduğu muhakkak, bir gazeteci siyasetçi ilişkisinin, ki gazeteci siyasetçi ilişkisinde hep birtakım sınırlar olması gerekir, bu sınırın kolaylıkla ihlal edildiğini düşünüyorum ama tabii ki o gizli tanığın söylediği olayın doğru olduğu anlamına gelmiyor. Masumiyet karinesine Süleyman Soylu'nun da ihtiyacı varmış. Bu da hepimize, tabii ki öncelikle ona ders olmalı. Dün ‘‘Haftaya Bakış’’ta anlattım, tekrar burada özetleyeyim. Bu dönemde Süleyman Soylu'nun çok önde olduğu hatta Tayyip Erdoğan'dan sonraki liderin o olacağı söylendiği dönemlerde ben çok sayıda yayın yaptım ve bu yayınlarda bu teorilere itibar etmediğimi söyledim. Çünkü Süleyman Soylu'yu daha AK Parti'ye girmeden önceden beri bilen birisiyim. AK Parti'yi de az buçuk bilen birisiyim ve bu senaryoların çok fazla yürümeyeceğini söyleyen değişik yayınlar yaptım.
Sonra bir gün tebligat geldi. Süleyman Soylu bana dava açmış. Dava açmış. Ne yapmış? Başlığında ‘‘Süleyman Soylu’’ olan bütün yayınları ve yayınların bizim sitede yayınladığımız transkriptini, deşifrelerini koymuş avukatı ve beni suçluyor. Ama neden suçluyor? Hiçbir şey yok. Yani yayınlar, Süleyman Soylu'dan bahseden yayın yapmak ve onun hakkında söylenen şeylerin çok da gerçekçi olmadığını söylemek suçmuş gibi bunu yapabilmişti Süleyman Soylu, ki şahsen tanışıklığımız da vardır. Yani bir siyasetçinin bir yayından hoşlanmaması kadar doğal bir şey olamaz. Bir gazetecinin siyasetçileri memnun etmeyen yayın yapması kadar doğal bir şey olamaz. Ama buradan suç üretmek ancak Süleyman Soylu gibi kişilerin, demokrasiden, fikir özgürlüğünden nasibini almamış kişilerin işidir. Bereket savcılar takipsizlik kararı verdi, olay düştü ve şimdi Süleyman Soylu hakkındaki iddiaları sert bir şekilde reddediyor ve tanık olarak Allah'ı gösteriyor. "Allah her şeyi bilendir." diyor.
Burada bir not düşeyim. Yine bu gizli tanık iddialarında Habertürk'ün o grubun en önde gelen ismi Kenan Tekdağ hakkında da birtakım çok çarpıcı sert iddialar vardı. Kenan Tekdağ, Barış Terkoğlu'na cezaevinden – ki tutuklu kendisi biliyorsunuz – yolladığı açıklamada bunu çok büyük bir iftira olarak söylüyor ve o da Allah'ın her şeyi bildiğini söylüyor. Evet, Allah her şeyi bilir ve kendileri de O'nu tanık göstermekte sonuna kadar haklılar. Ama dikkat edin hiçbirisi, ne Süleyman Soylu ne Kenan Tekdağ yargıyı tanık göstermiyor. Çünkü Türkiye böyle bir yere geldi. Siz suçsuz olduğunuzu kanıtlamak zorunda kalıyorsunuz. Mahkemeler sizin suçlu olduğunuzu kanıtlamıyor. Size birtakım şeyler isnat ediyorlar ve bu genellikle işin kolayına kaçıp gizli tanıklar üzerinden oluyor. Ve ondan sonra siz de "Hayır efendim, ben onu yapmadım"ı nasıl kanıtlayacaksınız? Tabii ki Allah'tan başka tanığınız olamıyor. Bu da ibret olarak bence kayıtlara geçmesi gereken bir şey. Tekrar söylüyorum: Suçu kanıtlanana kadar herkes masumdur, Süleyman Soylu olsa bile, özellikle vurgulamak istiyorum. Orada söylenen şeyin doğru olma ihtimali kişisel olarak bana çok mantıklı gelmiyor. Ama şunu özellikle merak ediyorum. Bunu duyan savcı bunu nasıl kayda geçirir? Bu kayda geçirilen şey daha sonra medyaya nasıl sızdırılır ve neden sızdırılır? İşte bütün hikâye burada.
Şöyle bir şeyle bitirmek istiyorum. Oradaki ifadelere, gizli tanık ifadelerine baktığınız zaman olay sadece bir uyuşturucu kullanmak, cinsel anlamda birtakım ilişkiler içerisinde olmak vesairenin ötesinde bir örgütlü suç tarifi var. O da şu: Özellikle cinsellik ve uyuşturucu kullanılarak birtakım çıkarlar elde edildiği, birtakım ilişkiler kurulduğu, bu ilişkiler sayesinde tabii ki büyük ölçüde maddi çıkarlar elde edildiği şeklinde iddialar var. Bunu Müge yani eşim Müge İplikçi ilk duyduğunda demişti ki: "Ya bu tam Adnan Hoca olayına benziyor." demişti. Daha o zaman gizli tanık ifadelerini görmemişti ama yansıdığı kadarıyla. Ben normal olarak Adnan Hoca konusunda ta ilk onunla röportaj yapan birisi olarak buna en hâkim birisiyim ama Müge benden önce davrandı. Helal olsun. Orada da Adnan Hocacılar da yıllarca bunu kullandılar. Özellikle genç kadınları kullanarak birtakım kapıları kendilerine açtılar ya da birtakım muhtemel saldırıların önünü aldılar. Evet, yani orada dile getirilen, çizilen resim insanın aklına bunu getiriyor.
Peki, Müge bu işleri nereden biliyor? Çünkü evet, bugünün ithafı da bu. Müge'ye ithaf etmeyeceğim, Müge'ye ithafı sonraya saklıyorum ama Müge'nin son romanına ithaf ediyorum: ‘‘Sahte Cennetten Kaçış’’. Evet, yeni çıktı, taze çıktı. Nasıl yazdığını çok iyi biliyorum; bütün ürettiği bu edebî eserleri ne çilelerle diyeyim hadi, ama çilenin ötesinde çok ciddi profesyonel bir çalışmayla ürettiğini çok iyi biliyorum. Ve ‘‘Sahte Cennetten Kaçış’’ da okuduğunuzda, ki okumanızı şiddetle tavsiye ederim, bir şekilde o demin bahsettiğimiz olayları andırıyor. Kadınların bir nesne olarak kullanıldığı birtakım ortamların anlatıldığı... Dark Noir deniyormuş buna. Yani Noir kara, kara sinema denir, Dark Noir kapkara oluyor herhalde. Öyle bir roman. Ve bugün TÜYAP'ta kitabını imzalayacak Müge. Evet, ‘‘Sahte Cennetten Kaçış’’ı. Çok heyecanlı olduğunu biliyorum. Eğer kazara kitap fuarına giderseniz şunu söylemenizi rica ediyorum: "Bugün Ruşen Bey bu kitaptan bahsetti, ben de koşa koşa geldim aldım." der misiniz? Derseniz sevinirim, evde biraz havam olur. Neyse, şaka bir yana Müge'yi ve son kitabını tebrik ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.12.2025 Mehmet Akif Ersoy operasyonu: “İlk taşı aranızda günahsız olan atsın”
21.12.2025 Habertürk’ün faturası kadınlara kesiliyor
20.12.2025 Süleyman Soylu’nun suçu ne?
14.12.2025 “Meşe”den sonra “İlke”den de oldum, gizli tanıksız kaldım!
14.12.2025 19 Mart sonrası seçmen tercihleri nasıl değişti? İzmir örneği: Dr. Serkan Turgut ile söyleşi
13.12.2025 Dile kolay 4600 gün: İBB davası bitmeyeceğe benziyor
12.12.2025 Sağcılığı suçlamak ne zaman suç oldu?
11.12.2025 Habertürk’ün laneti
11.12.2025 Prof. Erol Katırcıoğlu ile söyleşi: Öcalan’ın Marksizm eleştirilerine Türk solundan tepkiler
10.12.2025 Dile kolay 2 bin 962 gün
21.12.2025 Mehmet Akif Ersoy operasyonu: “İlk taşı aranızda günahsız olan atsın”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı