Kandil’de barış, Çağlayan’da savaş

26.10.2025 medyascope.tv

26 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar ve iyi sabahlar. Dün önce Ekrem İmamoğlu'nun casusluk suçlaması nedeniyle bugün saat 11.00'de Çağlayan Adliyesi'ne ifadesi alınması için getirileceği haberini gördük. Özgür Özel yurt dışı seyahatini yarıda kesip Çağlayan'a geleceğini açıkladı. Cumhuriyet Halk Partisi Çağlayan'da saat 11.00'de bir miting düzenleyecek. Bakalım ne olacak. Yeni bir suçlama. Erdoğan iktidarının CHP'ye ve İmamoğlu'na karşı yürüttüğü savaşta yeni bir aşamadayız; casusluk gibi abes bir suçlamayla. Dün onun ardından bir başka haber düştü önümüze. O haberde de PKK'nın yine bugün çok kritik, önemli bir açıklama yapacağı söylendi, basın açıklaması olduğu söylendi. Onun peşine düştüm. Değişik kaynaklardan değişik iddialar vardı ama sonuçta PKK'nın bir şekilde Türkiye'yi tehdit edecek anlamda silahlı güç bulundurmayacağı, güçlerini geri çekeceği ve hatta bazı boşaltılan cephanelerin yerini göstereceği yolunda iddialar daha baskın çıktı. Yer neresi: Kandil. Saat ne zaman: 11.00. Bu söylendi ve bir heyecanla bugünü bekleyerek uyudum. Kalktım ve birden, hani ne denir, jeton düştü en basit anlamıyla. Saat 11.00, ikisi de saat 11.00'de. Çağlayan’da savaş, Kandil'de barış. Türkiye'nin bir garip kaderi, aynı anda ikisi de. Ve dedim ki kendime: O zaman ne yapalım? Bekleyelim. Saat 11.00'de neler oluyor, bekleyelim, görelim ve ondan sonra da, ben normalde saat 12.00'de yapıyorum hafta sonu yayınlarımı, belki daha gecikmeli bir şekilde yaparım, dedim.
Fakat ne oldu? Birden bir haber düştü önümüze. O da PKK'nın Kandil'deki açıklamasını saat 11.00'de değil, daha erken yaptığını gördük. Sabri Ok, Vejin Dersim ve Devrim Palu, 25 militan katılıyor. Ve burada da, Türkiye'deki tüm silahlı güçlerini Medya Savunma Alanları dedikleri yere, yani Irak'ın kuzeyine çektikleri açıklaması yapıldı. Dolayısıyla 12.00'yi, 13.00'ü beklemeye gerek kalmadan bu yayını yapmaya karar verdim. Tabii burada aynı saatte olsalardı daha ilginç olacaktı ama aynı gün bir yerde savaş, bir yerde barış. Ama normalde Kandil savaştır, adliye de bir anlamda barıştır. Türkiye'nin belleğinde her zaman için Kandil savaşın kaynağı, PKK savaş, terör, onun başı Öcalan bambaşka birisi, o da nasıl diyeyim, bölücü başı, bebek katili vesaire. Ama bir süredir yeni bir süreçle birlikte işin rengi değişiyor. PKK'nın aldığı karar, daha doğrusu Öcalan'ın aldığı ve PKK'nın kabul ettiği kararla birlikte bir barış süreci inşa ediliyor. PKK, Öcalan devletin meşru muhatabı oluyor. Onlara el uzatılıyor. Buna kızabilirler ama olay böyle, el uzatılıyor ve Kandil birden barışın merkezi haline geliyor. Öte yandan yıllarca Türkiye'de değişik siyasi iktidarların PKK'ya karşı mücadelesine destek vermiş olan, doğrudan ya da dolaylı, kimi zaman sorunlu ama genel olarak destek vermiş olan bir partiye karşı savaş ilan ediliyor. Partinin en parlak ismi Ekrem İmamoğlu birdenbire bir Abdullah Öcalan'dan, Cemil Bayık'tan, Murat Karayılan'dan, Sabri Ok'tan daha tehlikeli birisi hâlâ geliyor ve ona karşı yumruk sıkılıyor. Kandil'de barış yapılırken Çağlayan Adliyesi'nde savaşın yeni aşamasına tanık oluyoruz. Bakalım 11.00'de ne olacak, CHP'nin mitingi ne olacak. Yani bir mitingde olay çıkma ihtimali, gerginlik olma ihtimali Türkiye'de artık çok bildik bir şey. Ama gerçekten eşyanın tabiatına aykırı bir durumla karşı karşıyayız.
Her açıdan baktığımız zaman bu eş zamanlılık, yani bir yerde barışın, bir yerde savaşın olması ama mekanların sembolik anlamlarının değişmesi; yani bir yanda Kandil Dağı, bir yanda Çağlayan Adliyesi. Türkiye'nin kafası karışık. Ya da şöyle söyleyelim en azından; bunların aynı anda olabilmesi insanların anlamasını zorlaştırıyor. Burada sorumlu olan insanlar değil; sorumlu olan bu iki olayın da aktörü olan siyasi iktidar, baş aktörü, baş aktörlerinden birisi en azından, siyasi iktidar. Siyasi iktidar yılların kamuoyu tarafından terörle özdeşleştirilmiş, kötülükle özdeşleştirilmiş bir kurumunu ya da kişilerini meşrulaştırırken diğer yandan Cumhuriyetle özdeşleşmiş bir partinin meşruiyetini sorguluyor. Birisine itibar inşa etmeye çalışıyor, diğerini itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Şunu kesinlikle söylemek istemiyorum, yani ‘‘Siz İmamoğlu ile savaşırken PKK'yla nasıl barışırsınız, onunla da savaşı sürdürün’’ demiyorum. Tam tersine, PKK'yla bile barışabiliyorsanız İmamoğlu ile niye savaşıyorsunuz? Orada en azından tutuksuz yargılanmayla ne yapılıyorsa yapılsın. Böyle casusluk, şu bu, neresinden tutsanız elinizde kalacak suçlamalarla onu daha da itibarsızlaştırmaya çalışmanın kimseye bir hayrı yok. Ama bir diğer husus da şu: Siz böyle yaparak diğer yandaki inşa edilmeye çalışılan barışı da sabote ediyorsunuz. CHP ile savaşı, İmamoğlu ile savaşı bu kadar sürdürüp PKK'yla, Öcalan'la barışı inşa etmek o kadar kolay bir şey değil. Kamuoyu her kesimiyle buna çok ciddi bir şekilde mesafeli bakacaktır.
Şimdi bir diğer husus, kişisel bir not olarak düşeyim. Kandil'e birçok kez gittim, röportajlar yaptım. Cemil Bayık'la, Murat Karayılan'la, Kandil'de olmasa da onların Medya Savunma Alanları dedikleri yerde Duran Kalkan'la yaptım. Ve en önemlisi, kalabalık bir gazeteci ordusuyla birlikte bir önceki çözüm sürecinde Kandil'deki, Türkiye'deki güçlerin geri çekilmesi basın toplantısını izledik. Murat Karayılan yapmıştı ve biz orada, sadece biz değil başkaları da canlı yayın yapmıştı, televizyonlarda onu yorumlamıştık. Şimdi herhalde oradan ders çıkartılmış ki öyle bir medya ordusu falan çağırmamışlar. Sadece PKK kendi güvendiği, kendi medyasını çağırmış. Zaten görüntüleri de onlar servis ettiler. Fotoğrafları, açıklamayı vesaire PKK'nın medyası servis etti, böyle bir şey var. Kandil'i biliyorum; ama Çağlayan'ı daha çok biliyorum. Çünkü Çağlayan benim küçük yaşta Hopa’dan aile olarak gelip yerleştiğimiz mahalle. O zaman Çağlayan, İstanbul'un kenar mahallesi olarak bilinirdi. Orada büyüdüm. O binanın olduğu yerde bir kısmında Çağlayan Lisesi vardı. Bir abim orada okudu. Binanın önündeki geniş arazi top sahasıydı. Orada biz çocukları oynatmazlardı ama maç izlemeye giderdik. Ama benim için daha önemlisi, adliyenin hemen arka tarafında, karşısında benim ilkokulum, ki hâlâ duruyor, Ziyapaşa İlkokulu vardı. Yani Çağlayan benim için, hayatım için çok önemli bir yer. Diğer husus da hem Kandil'in kendisi hem PKK Kürt hareketi gazetecilik hayatımda en önemli çalışma alanlarımdan biri. Umuyorum ki her iki tarafta da barış hakim olur. Umuyorum ki bugün Ekrem İmamoğlu'nun ifadesi, şu bu süreçlerinde yeni gerginlikler yaşanmaz.
Bitirmeden ithafımıza gelelim. Evet, Cevad Prekazi Türkiye'de, Galatasaray'da tabii ki ama tüm Türkiye'nin de hafızasında olan birisi. 80’li yılların ortasında geldi Galatasaray'a. Frikikleriyle meşhur. Hele bir Monaco'ya attığı bir frikik golü var, Köln'de oynanan maçta. Onu hep biliyoruz. Kendisi Arnavut asıllı birisi. Hem Sırbistan vatandaşı hem Türk vatandaşı. Yıllarca Galatasaray'da top koşturdu. Başka takımlarda da kısaca oynadı ama Galatasaray'la özdeş bir isim ve kendisiyle 2019'da tanışma şansı da yakalamıştım. Bir kitap çıkartmıştı. Kitapla ilgili olarak Medyascope'un eski stüdyosunda bir arkadaşımız kendisiyle söyleşi yapmıştı. Ben de o zaman kendisine kitabını imzalatıp kısa da olsa sohbet etme imkânı bulmuştum. Bugün bizim için maç günü. Ama şunu söyleyeyim, özellikle madem savaş barış diyoruz: Prekazi, benim için öyle, başkaları başka düşünebilir ama daha çok barışçı bir futbolcuydu. Genellikle bazı futbolcular çok sert, kavgacı olur. Benim aklımda öyle kalmış. Savaşçı değil, daha sakin bir şekilde işini yapan ama işini iyi yapan birisiydi. Attığından çok çok fazla golü attırmış birisiydi. Kendisini sevgiyle anıyorum ve Türkiye'de her yerde barışın hakim olmasını diliyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.10.2025 İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın casuslukla ne ilişkileri olabilir?
26.10.2025 23 Haziran 2019’da Demirtaş Öcalan’a rağmen, hatta ona inat olarak mı İmamoğlu’nu destekledi?
26.10.2025 Kandil’de barış, Çağlayan’da savaş
24.10.2025 Hopa’dan sevgilerle
23.10.2025 Diyelim ki mahkeme Kılıçdaroğlu’nu yeniden CHP’nin başına geçirdi…
22.10.2025 Çözüm sürecini sabote mi ediyorlar?
21.10.2025 Suriye’nin karmaşık dengeleri: Savaş yok ama barış da yok! | Amberin Zaman anlatıyor
21.10.2025 KKTC dersleri: Seçimle gelen seçimle gider
20.10.2025 Türkiye’nin Kürtçe ile sınavı
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
27.10.2025 İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın casuslukla ne ilişkileri olabilir?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı