Haftaya Bakış (267): Kürt hareketi iktidarı mı muhalefeti mi tercih edecek?

16.05.2025 medyascope.tv

16 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız Haftaya Bakış’ı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. ‘Haftaya Bakış’la karşınızdayız. Fakat bu hafta Kemal Can yok. Bir mazereti olduğu için katılamadı, ama yerine stüdyomuzda eski bir Medyascope’çu, siyaset bilimci Edgar Şar var. Edgar, hoş geldin.
Edgar Şar: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Bakalım Kemal'in yerini doldurabilecek misin?
Edgar Şar: Estağfurullah, mümkün değil.

Ruşen Çakır: Konuşacak çok şey var aslında. Ama en önemli mesele tabii ki PKK'nın silah bırakma kararının pazartesi sabahı açıklanmış olması. Biz Kemal'le geçen haftaki yayında https://medyascope.tv/2025/05/09/chp-kavgaya-evet-dedi-video/ konuştuğumuzda, ha bugün ha yarın diye bekleniyordu. Şimdi üzerinden neredeyse 5 gün geçti. İlk gün, o bildirideki Lozan, soykırım lafları üzerine bir köpürme oldu. Tabii ki önemli hususlar, ama yine de buna itiraz edecek olanların, bildiride ya da başka açıklamada başka bir şeyleri de köpürtebileceklerini düşünüyorum. Yani bu, işlerini kolaylaştırdı diye düşünüyorum. Bu süreçte en çarpıcı olan şey destek verenlerin sayısı. Açık destek verenlerin sayısı zaten düşük ki onların sesi pek çıkmıyor. Genellikle de karşı çıkanlar daha fazla ses çıkartıyorlar. Bunun bir kısmı CHP'ye yakın çevreler. İYİ Parti, Zafer Partisi zaten malum. Ümit Özdağ’ı görmüşsündür, tekrar, "Haklı çıktım" diyor. O ne demişti? "Öcalan’ı bırakmak için beni aldılar," demişti. Müsavat Dervişoğlu bunu bir kalkışma olarak yorumladı. Böyle bir tartışma var ve henüz ortada hiçbir şey yok.
Edgar Şar: Evet, hiçbir şey yok ortada. Sadece, benim gördüğüm şöyle bir şey var: İki üç gündür, özellikle dün bazı yerlerde gördüm. Mesela bir AK Parti milletvekili açıklama yapıyor: Daha 2 yıl önce bir kanalda, konuklardan biri söylediği zaman kanalın kapatıldığı ifadeyi, ‘’Sayın Öcalan’’ ifadesini kullanıyor. O noktadan bu noktaya çok hızlı geldiler. O açıklamayı böyle yapmasan da o açıklama gayet yapılır. Demek ki özel bir şekilde yapılıyor. İktidar blokunun, Bahçeli'nin de bu kadar pro-Öcalan hâline gelmesi... Çünkü ‘’kurucu önder’’ meselesini bir daha vurguladı Bahçeli. İlkinde sanki yanlışlıkla da söylenmiş, yanlışlıkla demeyelim, çünkü onlar çok özel duruyor, ama çok önemli bir ifade değil gibi duruyordu. Bu ifade, sonra kamuoyunda tartışma yarattı. Ama bu tartışmaya rağmen şimdi bir daha söylemiş olması dikkat çekici. O zaman çok ciddi bir niyet var anlamına gelir. Bunları üst üste koyunca, iktidar blokunun bundan sonra -artık niyeti her ne ise, çünkü bence her zaman iç politik niyetler öndeydi. Ta en başından, Ekim’den beri öyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü biliyorsun Aralık'ta Suriye meselesi kopunca insanlar, “Vay be, demek bu açılım bunlar sebebiyle oluyormuş” diye konuştular. Ben o zaman dahi buna çok katılmadım. Çünkü Suriye'de olan bitenler, öngörülmesi mümkün olmayan olaylardı. Esad düştükten bir gün önce, “Esad'la görüşülsün” dediği için herkes Özgür Özel'i suçladı. Ama ondan bir gün önce de Hakan Fidan söylemişti bunu. Yani iyi bir fikrî takip yapılmadığı için bence Ankara'da hükümetin de takip edebildiğinden hızlı ve beklenmedik bir süreçti Esad'ın gidişi. Neyse o ayrı konu. Dolayısıyla bu olayı iç politikada neler için yapmak istiyorlarsa, Kürt tarafını ya da DEM Parti milletvekillerini mi, artık ne ise, mesela anayasa değişikliğiyse, şuysa buysa, bunun başında Öcalan'ı bir lider olarak görmeyi ve muhataplarının o olmasını istiyorlar. Bu çok net. Özellikle Demirtaş’la ilgili de bir sürü dedikodu, haber çıkıyor. Bırakılacaktı ama şu ikna olmadı filan filan… Bence Erdoğan da Bahçeli de, Demirtaş'a güvenmiyorlar. Ama Öcalan'a daha çok güveniyorlar, bu kesin. Bütün bu olaylar bunu gösteriyor. 

Ruşen Çakır: Burada bir şerh düşeyim. Geçenlerde muhabirimiz Ferit Aslan, ‘’Devlet Bahçeli Öcalan'ı aradı ama cezaevi müdürü sırra kadem bastı’’ diye bir haber https://medyascope.tv/2025/05/12/bahceli-demirtasla-gorusmek-istedi-cezaevi-yonetimi-sessiz/ yaptı. Kimileri ‘’olur mu öyle şey?’’ dediler. Ama her şeyden önce, ben Ferit'e çok güvenirim zaten. Ayrıca çok net bir şekilde teyit ettim. Devlet Bahçeli ekim ayındaki ilk çıkışında Edirne ve Kandil'i ayırıp, DEM ve İmralı'yı işaret etmişti. Ama anladığım kadarıyla, zaman içerisinde Demirtaş'ı da sürece dâhil etmek istiyorlar.
Edgar Şar: Bence Demirtaş'ın yaklaşımını izlediler. Demirtaş da gerçekten sürece, onların istemeyeceği gibi gözükecek hiçbir cümle bile etmedi.

Ruşen Çakır: Bozgunculuk yapmadı yani.
Edgar Şar: Evet. Ama dün başka bir haber vardı. Tabii bunlar iddia, kulis, artık ne denilirse. Demirtaş çıkarılacak deniliyordu ya, “Bahçeli ya da Erdoğan, Demirtaş'ın çıkmasına hâlâ tam ikna olmadı’’ deniliyor. Tabii bu tartışmaları da böyle yapmak inanılmaz bir şey. Bir yandan yargı bağımsız diyorlar.

Ruşen Çakır: Pardon?
Edgar Şar: Demek ki hakikaten iktidar blokunun iki lideri bir araya geliyor, kimin hapisten ne zaman çıkacağına, kaç yıl kalacağına bile bu derecede karar verebiliyorlar.

Ruşen Çakır: Şimdi ilk beklenenlerden birisi, kayyumların iadesi. Hatta Erdoğan da “Artık kayyumlar istisnai olacak,” demişti. En kolay yapılabilecek hikâye o. Çünkü İçişleri Bakanlığı kararıyla tekrar bunu iptal edecekler. Zaten mevcut olan bir infaz düzenlemesi var.  O infaz düzenlemesine PKK'dan girenler, özellikle hastalar, yaşlılar dâhil edilebilir. Onlar nispeten kolay. Ama işin önemli kısmı, örgüt kadrolarının ne olacağı. Onda da kademe kademe, lider kadro, suça karışmış olan, hiç karışmamış olanlar. Nereye gidecekler, nasıl olacak? Bu kısım bayağı zaman alacak. Ama bir diğer husus da tabii ki bütün bunların olabilmesi için lazım olan şey bir anayasal ve yasal zemin. Bunun da adresi Meclis. Aslında CHP başından itibaren bu konuda çok pozitif davranıyor. Dün Özgür Özel Habertürk'e çıktığında yine aynı şeyleri söylemiş. Birtakım rezervler var zaten. Ama burada şöyle bir husus var, bilmiyorum ne dersin? Sanki bir tarafta Erdoğan ve Bahçeli ayrı ayrı, bu süreçte CHP'yi dışlamak istiyorlarmış gibi bir hava var. Ama baktığımız zaman CHP şu anda birinci parti. Bayağı bir gücü var, Kürtlerle de arası genel olarak iyi. Dolayısıyla CHP'yi dışlamak bir kere teknik olarak mümkün değil. İkincisi akılcı da değil. Ayrıca CHP de buna çok teşne değil. CHP zaten çok mesafeli, eleştirel olsa, o gerekçeyle, “Siz buna karşısınız. Hadi gidin, biz aramızda hallederiz” diyebilecekleri bir durum da yok. CHP karşı değil. Ama CHP'yi bir şekilde buraya katmak istemiyorlar gibi bir hâl var.
Edgar Şar: Evet, aynen katılıyorum. Orada şöyle bir okuma yapıyorum: CHP, başından beri İYİ Parti, Zafer Partisi gibi kategorik karşı çıksa, orada böyle bir büyük blok oluşsa, Erdoğan ve Bahçeli bunu tercih etmezlerdi diye düşünüyorum. Dolayısıyla, ilk başta CHP'nin kredi açar gibi konuşmasına ikisi de teşekkür etmişti. Ama bence süreç içinde şöyle bir durum ortaya çıktı: CHP'nin buna karşı çıkmaması, Kürtlerle arayı bozmamış olması, Kürtlerin, CHP'ye teveccühlerinin iyi kötü devam etmesi, aslında CHP'yi bugün birinci parti yapan şeylerden bir tanesi. Mesela o olmasa CHP belki birinci parti olmayacak. Dolayısıyla bir yandan bundan rahatsız olmalarının sebeplerinden bir tanesi de bence bu. Çünkü iç politikada oluşturmak istedikleri denklemde, CHP karşı düşman ve Kürtleri de muhalefetten koparmak istiyorlar. CHP'nin bu yaklaşımı bu denklemin oluşmasını engelliyor.
Şimdi ben bunu pratik bir noktaya getireyim: Mesela Van mitinginin çok kalabalık olmadığı söylendi. Bu arada hiç de fena değildi. Yani aslında kalabalık olmadığı söylenemez. Çünkü CHP'nin hiç milletvekili çıkarmadığı bir yer Van. Daha önce bugüne kadar nasıl yapılmıştı bu iş? DEM Parti hep örgütsel destek verirdi bu tarz şeylere. Hatta stratejik olarak çok daha eskide başladı o. Hiç unutmuyorum, 2010'da ve 2011’de referandum ve 2011 genel seçimlerin öncesinde, BDP ile iktidarın arası hiç iyi değildi. O zaman çözüm süreci de yoktu zaten, daha başlamamıştı. Hatta hatırlarsan Erdoğan oraları dolaşıyordu. Kepenk kapatma olayları vardı. Sen çok iyi hatırlarsın. Kılıçdaroğlu Hakkâri’ye gidip miting yapmıştı. Çok kalabalık bir mitingdi. Tabii ki orada BDP desteğiyle yapmıştı. Aslında Kürt hareketi partisinin örgütsel olarak CHP'nin mitinglerine destek vermesi eskiye dayanıyor. Bence bu sefer Van mitinginin bu kadar ihtişamlı olmamasının bir sebebi, DEM Parti’nin örgütsel destek vermemesi. Hiçbir bilgim olduğundan değil, ama benim tahminime göre, örgütsel desteğin, partisel desteğin sürece zarar verebileceğini düşündüler. Vatandaşlar gider, o ayrı. Ve eğer bu olsaydı, bu hakikaten Erdoğan ve Bahçeli'nin biraz damarına basabilirdi. Çünkü, “Biz bu olayları CHP'ye karşı yapıyoruz” diyebilirdi. Mesela bir önceki çözüm sürecini niye bitirdi Erdoğan? Baktı, “Bana yaramıyor, tam tersi HDP'ye yarıyor” dedi. HDP'ye yaraması da o zaman HDP’ye barajı geçirtti. HDP barajı geçince, Erdoğan'ın partisi AK Parti çoğunluktan düştü 7 Haziran’da.

Ruşen Çakır: Evet, tek başına iktidar olamadı.
Edgar Şar: Evet, orada o barajı geçmesi çok önemli bir fark. Çünkü biliyorsun, önceden HDP bağımsızlarla geçince, AK Parti, oy oranına orantılı olarak Güneydoğu'dan çok fazla milletvekili çıkarabiliyordu. Dolayısıyla bütün bu süreçte kısaca şunu diyeceğim: Aslında bence şu anda CHP'nin bu kadar olumlu yaklaşımından rahatsız olma seviyesindeler, teşekkür de etmiyorlar artık. ‘’CHP bunun ekmeğini yer mi?’’ diye korkuyorlardı.

Ruşen Çakır: Evet. Şimdi şöyle de bir husus var: Bu silah bırakma hikâyesi, çok büyük bir hata yapılmazsa, Kürt yasal siyasetini güçlendireceği kesin. Önünü açacak. O zaman, Kürtlerin, yani DEM Parti’nin oyları da artacak. Belki yeni döneme uygun olarak DEM Parti’nin adını da değiştirirler.
Edgar Şar: Bir lafı geçiyor zaten.

Ruşen Çakır: Evet. Daha güçlenmiş öyle bir Kürt hareketiyle CHP'nin koalisyonu ihtimali…
Edgar Şar: Bayağı korkutucu. Onun için, ilk konuya gelelim. En azından Erdoğan ve Bahçeli'nin kafasında, Öcalan oraya hükmedebilecek, hatta biraz otokratik bir şekilde hükmedebilecek bir ortak. Yani öyle birine ihtiyaçları var. Demirtaş gibi, geçmişleri olan, kendilerine karşı bagajları olan kişilere güvenmiyorlar.

Ruşen Çakır: Mesela geçenlerde burada Sol Parti'den Alper Taş'la bir yayın https://medyascope.tv/2025/05/14/alper-tas-pkknin-silah-birakmasini-degerlendirdi-video/ yaptım. O da benzer bir şey söylüyor. Başkalarını da görüyorum. Orada da bilmiyorum ama Öcalan'ı biraz eksik okuma olduğunu düşünüyorum.
Edgar Şar: Olabilir, ona bir şey demiyorum. Ama niyetleri bu.

Ruşen Çakır: Ama genellikle şöyle bir yaklaşım var: Öcalan'ı tercih ediyorlar, tamam, Öcalan daha pragmatik birisi olabilir. Ama Öcalan'ı yıllarca tecritte tuttular. O kadar kolaysa, kullanabileceği birisiyse niye tuttu? Demek ki yer yer kullanabileceğini düşünüyor, ama büyük ölçüde de onun kendisine zarar vereceğini düşünüyor. Mesela insanlar 2019'da İBB seçimleri öncesinde, Öcalan’la görüşen ve onun mektubunu kamuoyuna okuyan akademisyenle ilgili olayı hatırlıyorlar, ama aynı Öcalan'ın yıllarca kimseyle görüştürülmediğini unutuyorlar. O kadar kullanışlı idiyse sürekli bir şey yapardı. Burada Öcalan'a çok güvendiklerini sanmıyorum. Ama onunla pazarlık etme yönteminin farklı olduğunu düşünüyor olabilirler.
Edgar Şar: Onun yerine koyabilecekleri alternatifleri yok. Mesela DEM Parti'de, DEM Parti'nin eş genel başkanları, liderliği diğer partilere benzemiyor. Daha kolektif bir şey; orada daha başka bir şey var. Yani eş başkanlar burada onun yerini tutmaz. Bence Demirtaş, ilk defa gerçekten Kürt hareketini 2010'lar boyunca değiştirecek, oradaki bazı dengeleri, paradigmayı değiştirebilecek bir liderlik sergiledi. Sonucundan belli zaten, yaşadığı şey bunun sonucu oldu. Öcalan ise orada konuşabildikleri, pazarlık yapabildiklerini ve ona karşı çeşitli kartlar gösterebildiklerini düşündükleri birisi. Dolayısıyla tek çare o. Mesela Öcalan'ın DEM Parti Meclis Grubu’nun üzerindeki etkisini düşün. Yani DEM Parti Meclis Grubu’na kim hükmedebilir? Bir de Kürt seçmene kim hükmedebilir? Şimdi bunların adaylarına bakalım. DEM Parti eş başkanlarından önce gelen bazı kişiler var en azından, değil mi? Temkinli konuşuyorum şu anda. Öcalan, onların arasında en rahat çalışabildiklerini düşündükleri kişi gibi geliyor. Ve bu son günlerde Öcalan'a farklı bir meşruiyet atfetmenin de sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Tabii, ama aynı zamanda orada şöyle çok tehlikeli bir şey var: Öcalan yani bu; bebek katili, terörist başı. Geçenlerde adamın biri çıkıp, “Vay efendim, Selahattin Demirtaş nasıl bırakılır? Elli kişinin kanı orada” demiş. Sen şimdi Öcalan'a ‘’kurucu önder’’ diyen, ona ‘’umut hakkı konuşulmalıdır’’ diyen bir devlete tâbisin. Muhalif birisi olsa anlayacağım, ona tâbisin. Selahattin Demirtaş'ı, hiçbir alakası olmadığı kanıtlanmış birtakım ölümlerle suçlayıp içeride tutmaya çalışıyorsun.  Bu artık böyle çok sürdürülebilecek bir şey değil. Aslında devletin Öcalan'a yönelik bu tavrı çok büyük bir paradigma değişimi. Zaten daha önce de işaretleri vardı, ama şimdi kurucu önder, şükranlarını dile getirmek filan, bu artık Türkiye'nin başka bir ülke olduğuna işaret ediyor.
İstersen buradan CHP'ye geçelim. Ben geçenlerde bir yayınımda “Öcalan'ın şartlarını iyileştirip, HDP'lileri dışarı çıkartıp, -ki bunlarda bir sakınca yok-, Ekrem İmamoğlu'nu içeride tutamazsınız” dedim. “Vay efendim, sen ne biliyorsun!” dediler. Hâlbuki bunu bana bir Kürt arkadaşım söylemişti: “Kürdü salıp Trabzonluyu içeride tuttuğunu nasıl açıklayacak?” demişti. İnsanlar bu olayı insanlar atlıyor. CHP'yi o anlamda konuşalım diyorum. Kimileri çözüm sürecini, 19 Mart'ı unutturmak için göstermeye çalışıyorlar. Ama çözüm süreci 19 Mart'tan çok daha önce başlamış bir şey. Tabii 19 Mart'ta iktidarın inisiyatifi kaybetmiş olması nedeniyle tekrar çözüm sürecine sahip çıkması, bir yerde anlaşılabilir bir şey. Ki Erdoğan hâlâ o kadar da çok büyük bir coşkuyla sarılmıyor farkındaysan. Hâlâ temkinli.
Edgar Şar: Ama en azından kendince bir pozitif gündem.

Ruşen Çakır: Tabii pozitif, ama bir zamanlar yaptığı gibi ‘’hadi arkadaşlar halaya” diye davet etmek, Barzani ile Şivan Perwer’le fotoğraflar çektirme aşamasında değiliz. Ama şöyle bir şey var. Bence bu çözüm sürecinde yaşananlar ve yaşanması beklenenler, 19 Mart'ın zaten olmayan meşruiyetini iyice açığa düşürüyor. Biz Mümtaz’er’le (Türköne) geçenlerde yaptığımız yayında https://medyascope.tv/2025/05/12/mumtazer-turkone-pkk-fesih-devlet-bir-adim-attigi-zaman-kurtler-on-adim-atmaya-hazir-video/da bunu konuştuk. Birçok insan anlamıyor. Bahçeli’nin bayram zamanı o Türkgün’deki ilk yazısında adalet ve demokrasi vurgusu acayip yüksekti. Çünkü biliyor ki silah bırakmakla olay bitmeyecek. Bu bir süreç ve bu sürecin içerisinde hukuk garantisi olmadan bu iş yürümeyecek. Yani şunu düşünenler de var: ‘’Tamam, adamlar silahı bıraktı. Sonra sen adama hiçbir şey vermedin. Hadi bakalım, ne olacak? Erdoğan yapar.’’ Bu kadar basit mi? ‘’PKK silah bıraktı, ama sen cezaevlerindekileri de bırakmıyorsun. Kayyumları da vermiyorsun. PKK'nın da silahı yok nasıl olsa’’ deyince kapanacak mı? Tam tersine, ülke çok kötü bir yere doğru gidecek. Dolayısıyla bana göre 19 Mart'ın o yok olan meşruiyetini, oluşturmaya çalıştıkları meşruiyeti iyice çöpe atıyorlar.
Cezaevlerindeki insanların, dağdaki insanların zaten durumları belli, gizlemiyorlar. Ama sen onlara bir şekilde özgürlük sağlıyorsun, hatta siyasete katılım hakkı sağlıyorsun. Öteki tarafta, hiçbir şeyini kanıtlayamadığın insanları ‘’Cumhuriyet tarihinin en büyük organize suç örgütü’’ deyip, ‘’istihbarat servisleriyle ilişkili ahtapot’’ deyip yutturmaya çalışıyorsun. Ben ikisinin birlikte yürümesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Tabii ki yürütmek isteyeceklerdir, ama yürütmenin mümkün olmadığını, bu oyunu CHP'nin çok kolayca ve tabii ki bir anlamda Kürtlerin bozabileceğini düşünüyorum. Sen benim kadar iyimser değilsin galiba.
Edgar Şar: Her şeyi de iyimserlik-kötümserlik eksenine sıkıştırınca okuyamıyoruz olan biteni. Asıl problem şu: Erdoğan çok farklı bakıyor. Senin okumanla, onun yaptıkları arasında bazen makas büyük olunca, sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Sana katılmadığım nokta şu: Bunu yapmak isteyecek. Ve bence yola çıkarken niyeti buydu. Ekim ayına geri dönelim. Ekim başlarken, hatta geçen yerel seçimde bu harita oluştuktan sonra, bence çok net bir şekilde, CHP'ye saldırı, ama onu da içinden bölerek yapmak. Mesela Özgür Özel’le yumuşama, İmamoğlu’na saldırı. Böyle bir strateji.

Ruşen Çakır: Havuç ve sopa meselesi, değil mi?
Edgar Şar: Aynen öyle. O zamanlar nasıl olacağını çok algılayamıyorduk ‘’Meğer böyleymiş” diyorduk. Mesela o yumuşama zamanını hatırla. Erdoğan ‘’yumuşama’’ diyordu. Özel ‘’normalleşme’’ diyordu. O yumuşama zamanında İmamoğlu, hatta Mansur Yavaş bile, yumuşamadan bir pay aldılar mı? Onlar dışlandılar. Niye? Çünkü Erdoğan orayı içeriden bölebileceğini düşündü ve CHP'yi tanıdığı kadarıyla hakikaten olacağı oydu aslında. Hatırla, Kılıçdaroğlu'nun adaylığı meselesi tartışılırken, Ekrem İmamoğlu’yla ne kadar büyük bir makas açılmıştı o zamanlar. Bir de Akşener vardı, değil mi?

Ruşen Çakır: Akşener? O kimdi? 
Edgar Şar: Evet, öyle biri vardı. Sen burada ağırladın çok defa, tanırsın.

Ruşen Çakır: Hem de kaç kere ağırladım. 
Edgar Şar: Hatta bir önceki stüdyoya ilk gelenlerden. Dolayısıyla Erdoğan bunu bekliyordu, olmadı. Zaten bence Erdoğan'ın en büyük hatalarından birisi, Özgür Özel’le Ekrem İmamoğlu partnerliğini çok küçümsemesi.

Ruşen Çakır: Birbirlerine gireceklerini sandı.
Edgar Şar: Evet. Birbirlerine girmeseler bile bu kadar olabileceklerini düşünmedi. Gerçekten Özgür Özel’in gerçekten hakkını verelim; herkes, hele sizin jenerasyon, benim babam filan da CHP için hep hizipçi der, değil mi?

Ruşen Çakır: Ki öyledirler.
Edgar Şar: Şimdi bakıyorsun, Özgür Özel dışarıda tamamen Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığı için, hatta yeri geldiğinde, kavga çıkmasın diye, “Mansur Yavaş da parlamenter sistemde cumhurbaşkanı olur” deyip, kendisine hiçbir şey yapmıyor. Tamam, bu da bir strateji olabilir, ama pratikte adam koşturuyor; bunun için koşturuyor hakikaten. İster inanalım, ister inanmayalım. Görüyoruz bunu.

Ruşen Çakır: Pardon, sözünü keseceğim. Ben sabah Boğaziçi Üniversitesi'ndeki protestolarla ilgili, “Allah nurunu böyle mi tamamlayacak?” diye bir yayın https://medyascope.tv/2025/05/16/rusen-cakir-yorumladi-allah-nurunu-boyle-mi-tamamlayacak/ yaptım, görmemişsindir. Ben de yarı Boğaziçiliyim biliyorsun, bitirememiş bir Boğaziçili. Ama Boğaziçi kimliğini sahiplenirim. Yayını, “Umarım tutuklu arkadaşlar en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşması dileğiyle’’ deyip bitirdim. Tarih olmuşlar, gözümüz aydın.
Edgar Şar: Öyle mi?

Ruşen Çakır: Evet.
Edgar Şar: Çok sevindim hakikaten.

Ruşen Çakır: Hani hiçbir öngörüm tutmuyor ama… Bana böyle şeylerle gelin.
Edgar Şar: İşte duayla girince oluyor demek ki.  Öngörü şeklinde değil de.

Ruşen Çakır: Evet, duayla girince oluyor.  Öyle oldu. Aman çok iyi olmuş.
Edgar Şar: Bizi de ancak bunlar sevindiriyor zaten, ülkenin gelecek perspektifi değil.

Ruşen Çakır: Bir de şöyle bir şey var açıkçası. Mesela artık mesela bizim sayfamızda öne çıkan haberler, her yerde de öyle, hep mahkeme haberi. Şu gözaltına alındı, şu tutuklandı, şu tarih oldu. Şu anda Türkiye'de dolaşan haberlerin %60'ı diyeyim bunun üzerine. Bu aslında Erdoğan'ın siyaseti yapamadığının, olayı, vesayeti tamamen yargıya verdiğinin bundan daha aleni bir kanıtı olamaz. Mesela dün Furkan Karabay tutuklandı, biliyorsun. Ben onu sonradan fark ettim.
Edgar Şar: Çok acayip bir söz söyledi, değil mi?  Savunma yapmayı reddediyor.

Ruşen Çakır: Evet. ‘’Benim buraya üçüncü gelişim. Beni tutuklayacağınızı biliyorum. 20 yaşındaki genç çocukları tutuklamış olan sizlere savunma yapmayı zül addederim” demiş. Ben kendisini şahsen tanımıyorum. Bir iki kere mesajlaşmıştık. Orada, direnişin kendi kendine ne kadar yeni bir şeyler ürettiğini görüyorsun. Bu hep yapılan kâbus senaryolarında, ‘’o da olacak, bunu da alacaklar, şunu da şöyle yapacaklar, böyle yapacaklar’’ hikâyesine karşı mesela 19 Mart'ta öğrenciler, Boğaziçi öğrencileri, öteki tarafta gazeteci vesaire. Şu ana kadar çıkan kaç tane, ne deniliyor onlara, itirafçı değil de?
Edgar Şar: Gizli tanık mı?

Ruşen Çakır: Hayır, gizli tanık ayrı. Onlar zaten utandıkları için kimlikleri de yok. Kültür A.Ş’nin başındaki adam. Bir tane çıktı mesela şu ana kadar benim gördüğüm kadarıyla. Ama onun dışında insanlar…
Edgar Şar: Etkin pişmanlık.

Ruşen Çakır: Tamam, etkin pişmanlık. Bizim zamanımızda onlara itirafçı deniliyordu. Daha sonra, bir de bağımsızlar vardı. Cezaevi koşullarında şöyle olurdu. Şimdi biraz eskilere gidiyorum ama. Cezaevinde içeri girince iş bitmiyor. Sürekli bir direniş vesaire. Bazıları bunu kaldıramıyordu. Onlar idareye başvurup bağımsız oluyorlardı. Bağımsız koğuşu vardı.
Edgar Şar: Onlar direnişe filan katılmayacak.

Ruşen Çakır: Hiçbir şeye katılmıyorlardı. Onlar bağımsız oluyordu.
Edgar Şar: O zaman belki işbirlikçi muamelesi yapılıyordu. 

Ruşen Çakır: Evet. Tabii zaten mesela Boğaziçi olayını görünce de o geldi aklıma. Bilirsin, İkinci Dünya Savaşı'nda Fransa'da, Vichy hükümetinin işbirlikçileri vardı. Şimdi Boğaziçi Üniversitesi'nde arkadaşların protesto ediyor, kayyum rektör anında polisi çağırıyor.
Edgar Şar: Zaten sadece yaptığı o. 

Ruşen Çakır: Orada 97 kişi gözaltına alındı. O toplantıyı izleyenlerin sayısı en fazla 40, 50. O insanların altısı tutuklandı, bırakıldı filan da, bu başka bir şey.
Edgar Şar: Boğaziçi’ne yapılanı bir fetih gibi, bir ganimet gibi gösteriyorlar. Onlar da içeriden… Hadi ‘’bağımsızlar’’ diyelim, daha fazla ileri gitmemek için. Bu arada Furkan Karabay’ı ben de tanımıyorum. Tanımıyorum derken, tanışmadım. Ama beni de çok etkiledi o söylediği söz. Zaten bu ülkede demokrasi bir gün gelecekse bu cesaretin olması gerekiyor. Siyasetçilerde de olması gerekiyor. Var zaten, çoğu içeride. Ama artık CHP'nin örgütüne de bu cesaretin yayılması lazım.

Ruşen Çakır: Biliyorsun, 19 Mart konusunda peş peşe ‘’mucize’’’ başlıklı yayınlar yaptım, millet benimle dalga geçiyor. Ama mesela Özgür Özel, Özgür Çelik, Ekrem İmamoğlu ve CHP'den, açıkçası bu performansı beklemiyorduk. 
Edgar Şar: Evet, sadece Saraçhane’nin o 7 gününe baksak… Özgür Çelik'in 24 saat nasıl hem bir yandan… Çünkü oradaki kitle AK Parti kitlesi gibi değil. AK Parti kitlesi belki ne dersen yapıyor, yönetmesi daha kolay olabilir. Saraçhane'ye gelenler en ufak bir hatada CHP'yi de belediyeyi de protesto edebilecek insanlar. İl Başkanı Özgür Çelik onları ikna etmeye, onları ılımlı tutmaya çalışıyor. Çok zor bir şey gerçekten ve neredeyse bir kişinin burnu kanamadan, o 7 günü atlattılar. Çok önemli bir şeydi o ve halen o momentumu üstte tutmaya çalışıyor.

Ruşen Çakır: Pazartesi günü İzmir'de çok iddialı bir miting hazırlıyorlar, bakalım ne olacak? Seninle geçenlerde de konuşmuştuk, tekrar devam edelim. Seninle konuştuğumuzdan bu yana, Erdoğan o ‘’ahtapot’’ tarifini yaptı. ‘’Ülke güvenliğini tehdit eden, uluslararası ayağı olan, kolları Anadolu'ya uzanan ahtapot tipinde bir suç örgütü ortaya çıktı" dedi ve bir cemaati işaret etti. O cemaatin Süleymancılar olduğu belli. Ben dün yaptığım yayında https://medyascope.tv/2025/05/15/erdogan-imamoglu-faturasini-suleymancilara-mi-kesecek-video/ o konuyu yorumladım zaten. Bütün bunlara rağmen CHP hiç geri adım atmıyor, atacağa da benzemiyor. PKK'nın da kenara atıldığı bir yerde, Erdoğan’ın, Türkiye için tehdidi, Ekrem İmamoğlu ve etrafındaki kişiler olarak resmetme imkânı var mı?
Edgar Şar: Sen olmadığını söylüyorsun, ben de niyeti bu olduğunu ve bunu sonuna kadar götüreceğini söylüyorum. Çünkü kurmaya çalıştığı denklem buydu. Burada ‘’çoğunluğu ikna edebilir mi?’’ diye konuşuyorsak, ben de edemeyeceğini düşünüyorum. Bu kesin. Ama şöyle de bir gerçek var: 2023 seçimlerinde de ben çoğunluğun bu iktidarın devamını istediğini zannetmiyorum. Ama önümüzdeki genel seçimler 2023 gibi olmayacak, onu da unutmayalım. Çünkü sen ilk defa 1950'den beri bir rakibini doğrudan elimine ettin. Bu, Türkiye tarihinde 1950'den beri ilk defa oluyor. Dolayısıyla o seçim 2023 gibi olmayacak. Seçim güvenliği nasıl olacak, o ayrı konu; Bunun ayrıntısına girmiyorum. Şunu demek istiyorum: Erdoğan, çoğunluğu ikna etmeksizin, bu iktidarı devam ettirmek için elinden geleni yapacaktır. Ama ben bundan geri adım atacağını hiç zannetmiyorum. Hatta bu silah bırakmayla birlikte, ‘’kayyum olayı istisnai olacak’’ beklentisi var. Peki. CHP'nin, sadece ‘’kent uzlaşısı sebebiyle tutuklananları çıkacak deniliyor, ben çok zannetmiyorum.

Ruşen Çakır: Evet, senin gibi düşünen başkalarını da gördüm. Hatta Kemal'le de galiba öyle bir şey oldu.
Edgar Şar: Sana mantıklı gelmeyecek. Bana da gelmiyor zaten, ama öyle. O istisnai derken neyi kastediyor zaten? Normalde istisnai değil, olmaması gereken bir şey o. Bu ülkede dünyanın en otoriter zamanlarında, askeri rejimler bilmem ne altında böyle bir kayyum uygulaması mı vardı? Giderdi belediye meclisi yenisini seçerdi. Bu kadar basit, ama yapılmıyor.

Ruşen Çakır: 12 Eylül'de her yere, belediyelere de asker atamışlardı. Belediyelere asker atamışlardı.
Edgar Şar: Ama 12 Eylül'de devleti resetliyorsun. Anayasayı kaldırıp, herkesin görevini iptal ediyorsun. Şimdi öyle bir şey de yaşamıyoruz.

Ruşen Çakır: Erdoğan geçenlerde yaptığı konuşmada, büyükşehir belediyelerinin yetkilerini sınırlamaktan bahsetti.
Edgar Şar: Evet. Hâlbuki kim getirdi onları? 2013'te kendisi yaptı. Çünkü o tarihte bütün belediyeler kendisinin zannediyordu.

Ruşen Çakır: Evet. Kendisi kazanıyordu. Şimdi kaybetmeye başlayınca buraların önünü kesmeye çalışıyor.
Edgar Şar: Hatta o zamanlar hep şunu yazıyorduk. Ben o zaman yüksek lisans öğrencisiydim Boğaziçi'nde. ‘’Yerel yönetimler, Büyükşehir belediye başkanlıkları… Bunlar bir çeşit başkanlık sistemi gibi. İyi değil, belediye sayısı azalmamalı’’ diyorduk. Şimdi Erdoğan kendince benzer bir ifade kullanıyor: “Kilometrelerce mesafe var. Tarsus'la Anamur arasında belediye başkanının helikopteri var. Vallahi helikoptersiz ulaşamaz.” diyorlardı bir zamanlar. Ama bu kadar büyük belediyeleri sen kurdun zaten.

Ruşen Çakır: O zaman burada dönüp dolaşıp hep aynı şeye geliyoruz aslında. Erdoğan, iktidarını korumak için her şeyi yapıyor. Kuralları değiştiriyor, maçta kuralları değiştiriyor, şu oluyor bu oluyor. Ve yaptıkları yanına kâr mı kalıyor? Yani her dediğini yapabiliyor mu? Mesela 19 Mart'ta kayyum atayamadı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne. İstemedi mi? İstedi.
Edgar Şar: Evet, istedi.

Ruşen Çakır: CHP'ye kayyum geliyordu ve apar topar kurultay kararı aldılar. Demek ki bir şekilde birileri bu oyunları boşa çıkartabiliyor.
Edgar Şar: Şimdi orada ekonomi meselesi var. Muhalif kitle seni çok iyimsersin diye suçluyor ama, çok kötümser olmanın da politiğini bir konuşalım. Yani çok kötümser olmanın da ne bir faydası var, ne bir anlamı var. Bu verilen tepkinin hiç mi anlamı yok? Erdoğan’ın yapabilip yapamadıkları arasında hiç mi anlamı yok? Tabii ki var. Kısmen o var, kısmen ekonomi var. Hemen mesela, “Bahçeli istemedi aslında” diyorlar. Onda da onlara başarı olarak pay çıkartıyoruz. Orada da muhalefet bir şey başarmadı da… Öyle şey olur mu? Ama ne oldu? Mesela Bahçeli “CHP’ye kayyum mümkün de değildir, doğru da değildir” gibi bir cümle sarf etti. Hâlâ ‘’Kurultay sebebiyle iptal edilecek’’ diye konuşuluyor.  Bütün bunlar bir siyaset üretilemediğinin kanıtı, evet, doğru. Ama zaten çok uzun zamandır siyasetle yönetmiyorlar ülkeyi. Benim seninle tanışmamın öncesinden beri, sen, “Erdoğan'ın sözü bitti” dediğinden beri aslında siyasetle yönetmiyor.

Ruşen Çakır: Ama oradaki şuydu: Erdoğan siyasetle yönetmiyor ve karşısındaki insanların siyaset yapmasına da imkân tanımıyordu. Ama dönem dönem Kürtler ve şimdi de CHP, Erdoğan'ın kendilerine tanıdığı alanın dışına taştılar. Şu anda Erdoğan, Özgür Özel'e, Sayın Genel Başkan diyerek, “Gel, eskiden ne güzeldi. Sana bir alan veriyordum. Salı günleri Mecliste bana küfret, soru önergeleri ver, hepsini okumadan reddedelim. Böyle devam edelim” demeye getiriyordu. Ama Erdoğan'ın çizdiği alan, ki zaten kendisinin siyaset üretme imkânı iyice azalmış durumda ve yargı üzerinden bunu yapıyor. Muhalefet onun çizdiği alanın dışına çıktığı zaman ve siyaset yapmaya başladığı zaman, işin rengi değişiyor. Bence buradaki soru şu: Muhalefeti tekrar o dar alana çekebilecek mi? Yargı yoluyla muhalefetin ümüğünü sıkabilecek mi, yoksa muhalefet bütün bunlara rağmen yoluna devam edecek mi? İkincisi de, bu süreçte, yeni durumda Kürt hareketinin pozisyonu ne olacak?
Edgar Şar: Birinci sorunun cevabı bence daha kolay. Korku iklimi o kadar artmasına rağmen insanlar yılmıyorlar, değil mi? CHP'nin mitinglerine de gidiyorlar. Bir yandan, ‘’CHP'nin mitingine gitmek bile artık maliyetli olabilir’’ diye bir düşünce var, ama buna rağmen gidiliyor. Bir toplumsal olayı muhabir olarak kameraya alan ya da orada gazetecilik görevini yapanların tutuklama istemiyle hâkimliğe sevk edildiği bir durum yoktu. OHAL zamanında bile yoktu. Şimdi yapıyorlar. Niye? Korkutmak için, yani bunları göstermeyin diye. Buna rağmen bu da azalmıyor. Dolayısıyla ben CHP'yi tekrar o dar alanın içine sokmasının zor olduğunu düşünüyorum. CHP'nin yaşadığı meydan okumalar farklı. CHP momentumu sürdürmeli.  Çünkü CHP'nin örgütü de iki haftada bir İstanbul'da biliyorsun. Örgüt olmasa o mitinglerin olması çok zor. Örgüt yoruluyor, kolay değil. Gerçekten kolay değil. İnsanlarımız evine yakın olan bir tane mitinge gidiyor, ‘’ben çok şey yaptım’’ diye düşünüyor. Orada, o örgütte çalışanlar, aslında sizin gibi insanlar. Mesela ben Kadıköy'de imza toplayanları görüyorum. Eskiden hep ‘’laik teyze, sarışın CHP teyzesi’’ diye dalga geçilirdi. Ama o insanlar sabahtan çıkıyorlar, güneşin altında, iyi kötü bir şey yapıyorlar. Dolayısıyla ben CHP'nin oraya çekilebileceğini zannetmiyorum. Ancak baskı artar, ama baskı artarsa tepki de artar. Onu gördük.
Kürt meselesinde ne olacak? Ben Kürt meselesinde DEM Parti seçmeninin Erdoğan'a kolay kolay oy vereceğini zannetmiyorum. Hele ki CHP bir hata yapmazsa, ki şu ana kadar yapmadı gibi gözüküyor. Erdoğan'ın bile bunu beklediğine çok emin değilim. Bence Erdoğan’ın şu anki asıl istediği Mecliste anayasa değişikliği mi yapılacak, ne yapılacaksa, DEM Parti grubunun ona tamam demesi. Orada da bence muhalefeti tekrar sıkıştıracak bir şey yapacaklar. Mesela sen de dedin ya, bu çözüm sürecinde anlaşılan çerçeve için anayasal olarak ilk etapta bir şey gerekmiyor. Ne gerekiyor? Anayasal olarak ne yapacaklar? Kürtleri memnun eden birtakım şeyler koyacaklar. Artık vatandaşlık tanımıyla ilgili mi, başka şeyle mi bilmiyorum. Ama oraya aynı zamanda Erdoğan'ın da işine gelecek bir şeyler koyacaklar ve bunu bir paket olarak Meclise getirecekler. Burada istedikleri, Erdoğan'a faydalı bir şey olduğu için CHP ‘‘hayır’’ demek isteyecek, ama bu sefer Kürt meselesi ile ilgili getirilen şeye de ‘’hayır’’ demiş olacak ve DEM Parti ile CHP'yi birbirinden ayırmış olacaklar. Böyle bir plan işlediğini zannediyorum.

Ruşen Çakır: 12 Eylül Referandumunda, 12 Eylül’ü cezalandırma maddesi vardı.
Edgar Şar: Evet. Bir sürü şey vardı, bir sürü şey.

Ruşen Çakır: Ama esas hikâye solu tavlamak için 12 Eylül Referandumu meselesiydi.
Edgar Şar: Ve başarılı oldu.

Ruşen Çakır: DSİP vardı. Devrimci Sosyalist İşçi Partisi. Troçkist bir parti. Hâlâ var mı?
Edgar Şar: Vardır belki.

Ruşen Çakır: Biz NTV'de o referandum öncesi Erdoğan'la yayın yapıyoruz. O zaman Erdoğan her seçim öncesi en son NTV'ye çıkardı ve ben de her seferinde ona soru soranlardan olurdum. Erdoğan'ın elinde notlar var, listede DSİP’i görüyor, ama bilmiyor tabii. Devrimci Sol Parti’’ dedi. Çünkü Devrimci Sol’u biliyor. Yani kendisini kimin desteklediğini bile bilmiyor. Çok da umurunda değil, ama destekleyenlerin listesini okuyor. Böyle şeyler de yaşadık. O düzenlemeyle birilerini 12 Eylül diye tavlamaya çalıştılar, ama bayağı da tavlanan oldu biliyorsun. Genellikle böyle paketler halinde çıkartıyorlar. Artık yasalar da hep öyle.
Edgar Şar: Torba yasa. Şimdi orada ne olacak? Orada bir yandan Kürtlere, “Bu CHP size destek veriyordu, bak vermedi,” diyecek. Bir yandan da CHP'lilere, “Bak, DEM Parti Erdoğan’ın tekrar aday olması için ‘evet’ dedi” diyecek. Ama işin zorluklarına bakalım: DEM Parti, MHP, AK Parti'nin milletvekilleriyle, yani Sayısal olarak bakarsak, sadece onlarla geçecek bir anayasa değişikliği için referanduma gitmesi gerekiyor. Orada DEVA’nın ya da Saadet, Gelecek ve DEVA’dan oluşan Yeni Yol Partisi’nin de destek vermesi lazım. Bu kadar kolay mı?

Ruşen Çakır: Onlar teker teker gidiyorlar zaten.
Edgar Şar: Teker teker gidiyorlar. Bir kısmı CHP'ye gidiyor. Şimdi DEVA’dan istifa eden İzmir milletvekilinin CHP'ye katılacağını duydum.

Ruşen Çakır: Yine mi?
Edgar Şar: Ama 1 ay kadar önce DEVA Partisi’nden istifa etmişti, şimdi CHP'ye katılacakmış. Şimdi bir referandumu göze alacağını zannetmiyorum. Çünkü o referandumda bütün bu şeyler seçim kadar tehlikeli olur. Dolayısıyla 400'ü geçirtmek isteyecek. Geçirebilecek mi? Bir yandan da DEM Partililere de, “Siz Erdoğan'ın yeniden adaylığına onay veriyorsunuz.” Aslında bu, DEM Parti için de kolay bir süreç olmayacak. Orada DEM Parti için de riskler var. DEM Parti’yi sürecin direkt kazananı olarak görmemek lazım diye düşünüyorum. Çünkü kendi seçmen tabanı da kolay kolay Erdoğan'ın devam etmesini isteyecek bir taban değil. Bir de Kürtler Türkiye'nin genel nüfusuna göre daha genç. On sekiz-otuz yaş arası, Erdoğan'ın artık tamamen umudunu kestiği bir kesim. O kesimde, CHP ile Erdoğan arasında 10-15 puan fark oluştu. Kürtler bunun içinde ve bunlar Öcalan'ı filan da bilmezler. Bunlar doğduklarında Öcalan çoktan içerideydi. Demirtaş daha anlamlı belki bu gençler için. Dolayısıyla muhalefet için zor bir denklem çıkıyor ama, Erdoğan ve Cumhur İttifakı için de zor bir denklem var.

Ruşen Çakır: Evet, biz yine yolumuza devam ediyoruz. Edgar, sağ ol.
Edgar Şar: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Kemal herhalde kıskançlıkla izleyecektir.
Edgar Şar: Estağfurullah, olur mu öyle şey, ne demek.

Ruşen Çakır: Burada noktalayalım. Bugünkü yayına Kemal Can katılamadı. Haftaya Bakış’ı Edgar Şar’la yaptık, kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
24.05.2025 Her şeye rağmen iyimser olmak ve iyimser kalmak
22.05.2025 Bir Süleymancı olmadığım kalmıştı
21.05.2025 Her kuşun eti yenmez!
19.05.2025 Erdoğan ile Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor?
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
18.05.2025 Hakkımdaki iftiralara karşı net yanıt
17.05.2025 Öcalan Erdoğan’ın her dediğini yapar mı?
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı