Burak Cop anlattı: CHP çözüm sürecinde ne yapıyor, ne yapmalı?

16.07.2025 medyascope.tv

16 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Evet, şimdi Siyaset Bilimci Burak Cop ile birlikteyiz. Burak merhaba.
Burak Cop: Merhaba Ruşen abi.

Ruşen Çakır: Önce Ekrem İmamoğlu davasına bir bakalım. Birçok davası var. Bir de en önemlisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi davasının daha iddianamesi yok. Esas olay o. Ama zaten istinafta bir cezası vardı. Şimdi yeni bir ceza eklendi. Ne diyorsun? Bir de Ekrem İmamoğlu’nun savunmasını da izlemişsindir, okumuşsundur en azından.
Burak Cop: Okudum, Medyascope’tan okudum bütün metni. Göksel Hanım’ın tespitlerine katılıyorum. Aslında hem iddialı bir siyasi manifesto niteliğinde, güçlü bir şekilde pozisyonunu belirtiyor ama yapıcı tarafları da var. DEM Parti ve MHP’ye sesleniyor. Bölgenin ateş çemberinden geçerken Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü koruması için, itibarı için demokrasi ve hukukun öneminden söz ediyor. Dolayısıyla bir devlet adamı perspektifiyle yapılmış bir savunma. Hem iddialı hem pozisyonundan geri adım atmayan ama aynı zamanda da kapsayıcılık, yapıcılık ve siyasi öznelere el uzatma niteliği de taşıyor. İmamoğlu çevresindeki yargısal kuşatma yeni bir durum değil ve adım adım seçim denkleminin dışına atılması için her türlü adım atılıyor. ‘‘Türbe ziyaretinde kollarını arkadan kavuşturdu’’ soruşturmasından başlayarak bir kuşatma altına alındı Ekrem İmamoğlu ve bu yeni bir durum değil. 2022 yılına kadar bunu uzatmak, bunu çekmek mümkün. Zaten kendisi de ilmek ilmek bir yargısal ve siyasal örüntünün oluşturulduğunu gördüğü için — ta belki Ekim ayında gördü bunu Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklandığı zaman — buna karşı cepheden tavır aldı. Bu tavrını da sürdürüyor. ‘‘TRT’den yayınlanırsa ne olur?’’ meselesini tartıştınız. Bu konuda ben biraz karışık duygular içindeyim. Yani performansına bakılacak olursa ve de hakimlerin, savcıların onun karşısında düştüğü duruma baktığınızda halkın gözünde puan toplaması yüksek olasılık. Ama hem Bahçeli’nin savunduğu, benimsediği hem de Erdoğan’ın sıcak baktığı bir tasarımdan ne çıkar? Şapkadan bir tavşan çıkabilir mi? Kötü sürprizler olabilir mi? Onu da bilemiyorum açıkçası. Ama İmamoğlu açısından zaten kaybedilecek bir durum yok. Yani siyasi hayatı yargı eliyle sonlandırılmak istenen bir kişi için elbette önemli bir kitlelere ulaşma fırsatı sunacaktır.

Ruşen Çakır: Peki, sen de demin İmamoğlu’nun çözüm süreciyle ilgili savunmasında söylediği şeye atıfta bulundun. Ben bunu bir süredir şöyle tanımlıyorum: ‘‘PKK ile barış, CHP ile savaş’’, Erdoğan’ın stratejisi ve ben bunun sürdürülebilir bir strateji olmadığını savunuyorum. Ama Erdoğan bugüne kadar sürdürülemez dediğimiz birçok şeyi bir şekilde, belki oy kaybederek belki başka şekillerde sürdürüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun? Yani bir tarafta Öcalan’la yapılan samimi bir süreç var. Bir diğer tarafta CHP ile… Arada sırada Özgür Özel’e yönelik ‘‘Sayın Özel’’ falan dediği oluyor ama esas olarak İmamoğlu tabii ki, onu cezaevine atan bir Erdoğan var.
Burak Cop: Şimdi Özgür Özel’in tavrı zaten hepimizin malumu. Yapıcı bir tavır izliyor. Tabii ki birtakım çekinceleri olmakla beraber kavram olarak, yani kategorik olarak çözüm sürecine karşı değil. Pek çok milliyetçi partinin, milliyetçi liderin tavrının aksine PKK’nın silah bırakma törenini, sembolik törenini de olumlu karşıladı. Ve bugün gördük ki İmamoğlu aynı pozisyonda aslında. Yani aralarında nüans bile diyebileceğim bir fark göremedim ben Özel ile İmamoğlu arasında. Ekrem İmamoğlu da kategorik olarak çözüm sürecini benimsiyor, buna karşı çıkmıyor. Hatta MHP ve DEM Parti’ye yaptığı çağrıdan şunu anlıyoruz: MHP’nin ve DEM Parti’nin partnerliğine de bir itirazı yok. Yani onlar da bu süreçte rol alıyorlar, aktif rol alıyorlar. Hafta sonu cumartesi günü Erdoğan üç partiyi zikretti ya, o üç partiden ikisine İmamoğlu da sıcak bakıyor. Bu da ilginç bir husus, ilginç bir nokta. Ama diğer kısım yani sürdürülebilir bulmama konusunda tamamen iş burada gelip şeye dayanıyor: Üzüm yemek mi, bağcı dövmek mi? Şimdi Erdoğan dünyadaki pek çok popülist liderin yaptığı gibi toplumu hep çoğunluğu kendi tarafında kalacak şekilde bölüp sayıca azınlıkta kalan bir kesimi düşmanlaştırma stratejisi uyguladı, bugüne dek bunu yaptı. Yıllardır bunu yapıyor. Dolayısıyla ‘‘PKK ile barış, CHP ile savaş’’ konsepti Erdoğan’ın siyaset yapma biçimine fevkalade uygun bir strateji. Yani burada şaşırtıcı bir şey görmüyorum. Gerçekten bir toplumsal uzlaşma, toplumda gerilimlerin, fay hatlarının hafiflemesi, bir toplumsal barış ve Kürt sorununa siyasal çözüm perspektifi olsaydı, haklısın, Türkiye’nin en çok oy alan partisinin, tarihsel de bir önemi olan bir partinin bunun dışında bırakılmaması gerekirdi. Ama biz üzüm yemek isteyen bir siyasetçinin yerine kendimizi koyup ‘‘Ya bu böyle olmaz’’ diyoruz. Fakat amaç üzüm yemek mi, yoksa bağcı dövmek mi?

Ruşen Çakır: Ama orada mesela şimdi şöyle bir husus var. Bunu birkaç ay önce bana bir arkadaşım söylemişti, ki şimdi söyleyince sen de herhalde şaşırmayacaksın ama insanın böyle aklına gelmesi bazen zor oluyor. Şöyle bir şey dedi: ‘‘Selahattin Demirtaş — hadi tamam o ayrı — ya da PKK mahkumlarının bir şekilde cezaevinden çıkacağı bir Türkiye’de Ekrem İmamoğlu ve diğer CHP’li belediye başkanlarını içeride tutmanın kamuoyu anlamında izahı olamaz’’ dedi. Tabii Erdoğan birçok şeyi yapıyor ama böyle de bir durum var. Şu anda komisyon kuruluyor ve büyük bir ihtimalle bu fesihin yasal altyapısı oluşturulacak ve bir şekilde topluma entegrasyon gibi hususlar, belki kademe kademe bunlar gelecek. Ama yani bir tarafta böyle barış yapan bir devletin öteki tarafta bu kadar oy almış, İstanbul’un yarıdan fazlasının oyunu almış bir belediye başkanını tutuklu yargılaması, yani yargılaması demiyorum, tutuklu yargılaması çok zorlamaz mı?
Burak Cop: Şuna katılırım. Şimdi Esenyurt ve Şişli belediye başkanları, tırnak içinde, ‘‘terörle iltisaklı olma’’ gibi bir suçlamadan dolayı tutuklandılar ve yerlerine kayyum atandı. Çözüm süreci devam ederken, adımlar atılırken Emrah Şahan ve Ahmet Özer’in içeride tutulmasının gerçekten bir izahı yok. Yani onların özgürlüklerine kavuşması daha yüksek olasılık. Ama beri yanda diğer CHP’li belediyeler ve başta Sayın İmamoğlu’na yönelik bu soruşturmalar hırsızlık suçlamasına, yolsuzluk iddiasına dayanıyor. Yani zeminler farklı. Ayrıca şu da var; benim gördüğüm kadarıyla bir noktada bu sürdürülemez bir hâle gelirse senin dediğin gibi, İmamoğlu ve diğer CHP’li belediye başkanlarını salıvermek zorunda kalsalar dahi İmamoğlu’na siyaset yasağı konusunda çok kararlılar. Onu seçime sokmak istemiyorlar ve bu çok zor bir şey değil. Diploma mevzusu var, yargıda şu anda hâlâ diploma davası devam ediyor. Ama günün sonunda YSK’nın vereceği bir karara bağlı. YSK dediğimiz 11 adam, 11 kişi. O 11 kişinin 6’sının ‘‘Hayır, giremez seçime’’ dediği noktada, biliyorsun YSK kararlarının temyizi de yok. Dolayısıyla İmamoğlu’nu seçim yarışının dışında bırakma konusunda çok kararlılar, ama dediğim gibi bir sürdürülemezlik olasılığında istemeye istemeye onu hapisten çıkartabilirler. Tabii bu senaryonun senaryosu, şu anda hiç görünürde öyle bir şey yok. Ama günün sonunda benim gördüğüm kadarıyla iktidar cenahının, Erdoğan’ın yaklaşımı, bir siyaset bilimi terminolojisi olarak söylüyorum bunu; genişletilmiş diktatörlük ve bir taban oluşturma çabasında olduklarını görüyorum ve yeni bir çoğunluk koalisyonu kurmak istiyorlar. Yani kâh ümmetçi söylem, kâh Türk, Arap, Kürt birliği gibi formülasyonlarla dile getirilen yeni bir çoğunluk koalisyonu kurmak.

Ruşen Çakır: O zaman burada o yeni çoğunluk inşasında da çözüm sürecini bir araç olarak kullandığını düşünüyorsun. Yanılıyor muyum?
Burak Cop: Kesinlikle, örtüşüyor. Üst üste biniyor. Örtüşen bir şey bu yani. Baksanıza, Öcalan’ın Bahçeli’ye övgüleri olacak şey mi? Yani burada o çatı kurulmuş. Ama tabii bu yol haritası öngörüldüğü gibi gitmek zorunda değil. Yani ben şunu görüyorum mesela; DEM Parti tabanında, belki Meclis grubunda önümüzdeki aylarda bir bölünme ihtimali de olabilir. Şu anda pek işareti görünmüyor ama böyle bir çoğunluk koalisyonunun içinde DEM Parti içindeki solcu milletvekillerinin veya o partiye oy veren Kürt olmayan demokrat, solcu, hatta liberal Türklerin yer alması ne kadar mümkün? Yani bakın, 2014’te Türkiye’de ilk kez bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. Herkes karşısındaydı Erdoğan’ın. O zamanki adıyla HDP’nin kendi adayı vardı. MHP ile CHP beraberdi. İhsanoğlu’nu aday gösterdiler. Erdoğan tek, herkes bir arada gibi bir durum ve Erdoğan tek başına bu seçimi kazandı. İktidarın tabanı aşındıkça, çoğunluğu kaybettikçe yeni partnerler alıyor yanına. 15 Temmuz’un da yardımıyla MHP’yi yanına aldı tekrar çoğunluk olmak için. Ama iyice eriyor, kan kaybediyor partisi. Şimdi çoğunluğu elde etmek için bir aktör daha alıyor yanına. O da DEM Parti. Yani 2014 ile 2025’i karşılaştırdığınız zaman zaten Erdoğan’ın partisinin ne kadar kan kaybettiğini, ne kadar zemin kaybettiğini görüyorsunuz. Ama neticede amaç aynı: Çoğunluk koalisyonu oluşturmak, yeni bir çoğunluk koalisyonu.

Ruşen Çakır: Peki, sen demin dedin ki, ‘‘DEM Parti içerisinden buna tepki veren olabilir. Henüz işaret yok ama’’ dedin. Ama şunu da gördük ki mesela Erdoğan’ın o ilk günkü, cumartesi günkü açıklaması, yani ‘‘Üç parti yapıyoruz’’ der demez, Tülay Hatimoğulları’ydı yanılmıyorsam, ‘‘Biz böyle bir ittifakın içinde değiliz. Biz süreç için bir ittifaktayız. Yoksa Cumhur İttifakı’nın parçası değiliz’’ diye çok net bir açıklama yaptılar ve sonra da zaten Erdoğan Kızılcahamam’ın ikinci gününde bir tür tasdiği gibi bir şey yaptı. Yani şunu sormak istiyorum bu dediğinle ilgili. Erdoğan Cumhur İttifakı’na bir şekilde DEM Parti’yi katmak isteyebilir senin söylediğin şeyde, ama DEM Parti’nin merkezi olarak buna yanaşacağını mı düşünüyorsun? Yani ‘‘fire verebilir’’ derken, ‘‘Merkezi olarak DEM Parti buna yanaşır ama içinden birtakım kopmalar olur’’, öyle mi bakıyorsun?
Burak Cop: Temennim bu değil, öngörüm bu yönde. Yani bir tahmin yürüt dersen Ruşen abi, öngörüm bu yönde. Çünkü neticede DEM Parti’nin siyasi çizgisinde asıl belirleyici olan iki güç odağı PKK’nın lider kadrosu. Bugüne kadar ‘‘Kandil’’ denirdi onlara, adları söylenmezdi. Bir de Öcalan, ona da ‘‘İmralı’’ denirdi, onun adı söylenmezdi. Yani, ‘‘PKK’nın yönetici kadrosuyla Öcalan’ın ortaklaştığı, uzlaştığı, kararlı olduğu bir noktada DEM Parti ana gövdesiyle buna ne kadar direnebilir?’’ sorusu ortada. Bir de bir şey daha söyleyelim, Cumhur İttifakı dediğimiz şey günün sonunda özünde bir seçim ittifakı. Şimdi Türkiye’de bir seçim yok orta yerde. 2027’de belki olacak. Yani ne kadar erken olursa o kadar iyi olur ama bizim temennimizle olmuyor. Daha öncelikli bir mesele var: Anayasa, anayasa değişikliği. Yani Erdoğan orada ‘‘Bu üç parti bir sonraki genel seçime aynı ittifak çatısı altında girecek’’ demedi. Onu ister tabii, gönlünden o geçer. Ama daha öncelikli bir mesele var; şimdi gündemde anayasa var. Türkiye’nin ister istemez sonbaharla beraber bir anayasa meselesi olacak ve o anayasada ne ne kadar değişecek? Vatandaşlık tanımı ne kadar değişecek? Laiklik sulandırılacak mı? Bunları konuşacağız. Dolayısıyla Erdoğan’ın zikrettiği üç partinin beraber seçime girmesi gerçekten çok zor. 2 yıl sonra da zor, 3 yıl sonra da zor. Ama beraber anayasayı değiştirmeleri, kimi maddelerde uzlaşmaları daha olası.

Ruşen Çakır: Peki, burada son olarak şunu sormak istiyorum. Demin başta Ekrem İmamoğlu ile başladık. Onun sürece yönelik perspektifini ele aldık ve sen ‘‘Sürece kategorik olarak karşı çıkan bir CHP yok’’ diyorsun. Peki şöyle söyleyeyim, CHP Erdoğan’a rağmen bu sürecin parçası olabilir mi? Erdoğan pek CHP’yi istemiyor anladığımız kadarıyla.
Burak Cop: Erdoğan CHP’yi istemiyor. Biraz DEM Parti’nin tavrı farklı. Biraz değil, epey farklı. İyi polis rolü mü oynuyorlar? Onu da düşünmüyor değilim, yani belki aralarında bir rol paylaşımı da olabilir. Biraz fazla şüpheci bulabilirsiniz bunu ama. Mesela Ahmet Türk’ün şu çıkışı değerliydi gerçekten: ‘‘CHP’li belediyelere kayyum atanırken benim göreve iade edilmem doğru olmaz’’ diye. Ama bunun şöyle bir işlevi de olabilir: Yani o üçlü arasında CHP ile konuşan, CHP ile konuşabilen, CHP’ye olumlu bir nazarla bakan tek parti DEM Parti. Dolayısıyla CHP, DEM Parti üzerinden bu sürece iğneyle tutturulabilir, belki öyle bir amaç olabilir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi’nin buna kategorik olarak karşı çıkması şu açıdan da çok zor: CHP’nin tabanına baktığımızda, CHP Türkiye’de artık Kürtlerin de oy verdiği bir parti. Sadece yerel seçimlerden söz etmiyorum. Bir kere metropollerdeki, Batı illerindeki Kürtler belki AKP’den çok CHP’ye oy verir durumdalar. Yani anketlerde %35 oyu çıkıyor bu partinin. Nereden geliyor bu %35? Ya da işte bugüne kadar milletvekili çıkartamadığı Urfa’dan iki dönemdir milletvekili çıkartıyor. Van’dan çıkartacaktı, son anda birkaç yüz oy farkla çıkartamadı. Diyarbakır’dan çıkarttı. Dolayısıyla CHP de Kürtlerin oy verdiği bir parti olma yolunda gidiyor. Baykal döneminde böyle değildi. Kılıçdaroğlu’nun liderliğinin önemli bir kısmında böyle değildi. Ama Türkiye’nin birinci partisi, en büyük partisi olma yolunda Kürt oylarının da bir kıymeti var. Bir de şunu da düşünüyorum ben açıkçası; Özgür Özel’in ve onun kurmay heyetinin normatif açıdan da ahlaki, ilkesel açıdan da sırf ‘‘siyasi kazanım elde edelim, 3-5 oy fazla alalım’’ diyerek böyle milliyetçi popülizme başvurmak yerine tarihsel olarak doğru yerde durma kaygıları olduğunu düşünüyorum. Günün birinde bugünlerin tarihi yazıldığında ‘‘CHP liderliği de üzerine düşen sağduyulu rolü oynadı’’ denmesini tercih ediyorlar bence. Ayrıca sürece yönelik milliyetçi tepkiden faydalanabilecek partilerin de hangileri olduğu belli zaten. Pratik kısmı da bu. Yani Zafer Partisi ve İYİ Parti dururken CHP’nin de oradan milliyetçi bir karşı çıkışa yönelmesi pek verimli de olmaz.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Burak.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
19.07.2025 Suriye’deki kaos çözüm sürecini tehlikeye sokabilir
18.07.2025 Şimdi hamle sırası devlette
17.07.2025 Erdoğan bu İmamoğlu’nun yargılanmasının TRT’de canlı yayınlanmasını istemeyecektir
16.07.2025 Burak Cop anlattı: CHP çözüm sürecinde ne yapıyor, ne yapmalı?
16.07.2025 Vahap Coşkun: TBMM’deki komisyon nasıl şekillenecek, ne yapacak?
16.07.2025 Erdoğan “PKK ile barış, CHP ile savaş” stratejisinden bir an önce vazgeçmeli
15.07.2025 15 Temmuz’un 9. yılında Fethullahçılık’tan geriye ne kaldı?
15.07.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin Gidişatı (11): Süreç hız kazandı & Dokuzuncu yılında 15 Temmuz
14.07.2025 PKK teslim mi oluyor?
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı