Yoktan var olan Kürt hareketi ile vardan yok olan Türk solu

08.02.2014 Vatan

Devletin Abdullah Öcalan'ı merkeze alarak yeni bir çözüm sürecini başlattığının ilan edildiği günlerde solcu bir tanıdığım iyimser olup olmadığımı sordu. Benden "fazlasıyla iyimserim" cevabını alınca da "ama bizim arkadaşların hepsi kötümser" dedi. Arkadaşlarından kastı, 1970'li yıllardan beri birlikte hareket ettiği sosyalist sol bir çevreydi. Ona "arkadaşlarının arasında hiç Kürt var mı?" diye sordum. "Hayır" cevabını alınca da "kendileri için neyin iyi, neyin kötü olduğuna karar vermeyi Kürtlere bıraksak iyi olmaz mı?" diye sitem ettim. O da bana hak verdi, lakin ikimiz de sosyalist solun, yaşanan onca şeyden sonra bile Kürt siyasi hareketine yukardan bakma alışkanlığından vazgeçmesinin çok zor olduğunu biliyorduk.

Altüst olan güçler dengesi

Bunun neden böyle olduğunu anlamak için PKK'nın başını çektiği Kürt siyasi hareketiyle Türk sosyalist solu arasındaki ilişkilerin 40 yılı aşkın tarihini masaya yatırmak gerekir ki bu bir gazete yazısının sınırlarını fazlasıyla aşar. Bu nedenle şu tespitleri yapmakla yetinelim:
1) Abdullah Öcalan ve arkadaşları 1970'li yılların başlarında sosyalist sol hareket içinde aradıklarını bulamadıkları için ayrı örgütlenmeye gittiler;
2) Yıllar boyunca sosyalist solun temel önermelerine, sloganlarına ve simgelerine sahip çıkmayı sürdürdüler;
3) Yine yıllar boyunca Türk sosyalist soluyla sürekli olarak temas ve işbirliği halinde olmaya çalıştılar;
4) Türk sosyalist solundan bazı kişi ve gruplar PKK ile iyi ilişkiler geliştirdi, hatta ona katılanlar da oldu. Öte yandan bazıları da PKK'ya açıkça cephe aldı. Ama büyük çoğunluğun PKK'ya karşı tavırlarının inişli-çıkışlı bir grafik izlediğini söyleyebiliriz.
5) Gelinen noktayı şöyle özetleyebiliriz: Kürt siyasi hareketi kendini yoktan var etti ve bugün sadece Türkiye'nin değil aynı zamanda da Ortadoğu'nun en önde gelen aktörlerinden biri haline geldi. 1970'li yılların önde gelen siyasi güçlerinden olan Türk sosyalist solu ise zamanla yok olmaya yüz tuttu.

Akıl verme alışkanlığı

Her ne kadar güçler dengesi 40 yıl içinde tepeden tırnağa değişmiş olsa da, Kürt hareketi içinde hâlâ çok güçlü bir sol damarın varlığını sürdürmesinden de cesaret alan Türk sosyalistlerinin bazıları BDP, PKK ve Öcalan'a karşı, kolaylıkla "akıl verme" diye tanımlanabilecek tutumlar takınabiliyorlar.
Kuşkusuz herkesin herkesi eleştirmeye hakkı var ancak Türk solunun Kürt sorununun çözümüne yapabileceği en büyük katkı, Kürt hareketine ideolojik, politik yol göstermelerden ziyade, kendi ideolojik-politik duruşunu gözden geçirmek, buna bağlı olarak yeni örgütlenme modelleri geliştirip ülkenin batısında yeniden güçlü bir sol hareketin doğuşu sağlamak olsa gerek. Yoksa son 20 yılda ve özellikle şu günlerde tanık olduğumuz gibi, esas olarak PKK'nın temin ettiği alanda varlık gösterebilen Türk sosyalistleri enerjilerinin çoğunu onu eleştirmeye vakfetmeleri halinde fazla bir yol kat edemezler.

Çözüm süreci tartışmaları

İşçi Partisi'nin dolaşıma soktuğu Öcalan'ın sorgu kayıtları üzerine fazla bir şey söylemeye gerek yok. Fakat Cemaat-hükümet savaşında Öcalan ve PKK'nın aldığı pozisyon üzerine süren küçük çaplı tartışma hakkında bir not düşmek isterim: Tartışmanın ekseninde Öcalan ve PKK'nın hükümete ve özel olarak da Başbakan Erdoğan'a nasıl baktığı sorusu var. Bu son derece doğal çünkü tartışmayı yürüten tarafların arasındaki en önemli ayrım noktası da Başbakan ve hükümete bakış. Şöyle ki, AKP ve Erdoğan'a iyice angaje olanlar PKK ve Öcalan'ın onu zor durumda bırakmamasını; AKP ve daha çok da Erdoğan'dan bir an önce kurtulmak isteyenler de PKK ve Öcalan'ın bu tasfiye sürecine katkıda bulunmasını arzuluyorlar.
Fakat geçen hafta Kandil'de Cemil Bayık'la yaptığım görüşme bana, Kürt siyasi hareketinin, AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan'dan bağımsız olarak kendi gündemine sahip olduğunu ve özgüvenli bir şekilde yoluna devam ettiğini gösterdi.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı