Ne “vur kurtul”, ne “ver kurtul”

10.08.2012 Vatan

PKK’nın saldırılarını tırmandırdığı, özellikle de büyük kentlere taşıdığı böylesi günlerde hep iki zıt çağrı öne çıkar: “Vur kurtul” ve “ver kurtul”. “Zıt” demem lafın gelişi, aslında bu iki çağrı ikizdir. Zaten “vur kurtul” diyen birisiyle tartıştığınızda vurmakla kurtulmanın mümkün olmadığını kavrayınca hemen “O zaman verelim kurtulalım” demeye başlar. Aynı şey, “ver kurtul”u yegane çözüm olarak gören bir başka kişiyle tartıştığınızda da yaşanacaktır. Muhatabınız, vermekle kurtulmanın mümkün olmadığını görünce “asker neden Kandil’e girmiyor?”dan başlayıp “Bölücübaşı’yı neden asmıyoruz?”la devam eden tipik bir “vur kurtul”cuya dönüşür. Tam da bu noktada, PKK’nın Şemdinli, Çukurca, Foça gibi farklı yerlerde koordineli bir şekilde saldırarak Kürt olmayan kamuoyunu “ver kurtul” ile “vur kurtul” çaresizlikleri arasında işlevsizleştirmek istediğini ve bunu belli ölçülerde başardığını söyleyebiliriz.

Bazı acı gerçekler

Yazının burasında “ver kurtul” ya da “vur kurtul”cuların, “Neden mümkün değil?” sorusunun cevaplarını beklediklerinin farkındayım. Ama her iki yöntem o kadar sakil, o kadar gayri insani ve o kadar gerçeklere aykırı ki üzerlerinde daha fazla kalem oynatmaya değmez. Bunun yerine her türlü enerjimizi, bu topraklarda bir arada yaşama iradesini yeniden hakim kılmaya hasretmemiz gerekir.

“Peki bu nasıl olacak?” sorusuna gelince önce bazı saptamalar yapalım, daha doğrusu Kürt sorunu üzerine yazdığımız birçok yazıda dile getirdiğimiz bazı olguları hatırlatalım:

1) Uzun bir süredir PKK ve Kürt sorunları iç içe geçmiştir. “Kürt sorunu çözülürse PKK da biter” ya da “PKK’yı yenersek Kürt sorunu da büyük ölçüde halletmiş oluruz” gibi yaklaşımlar artık geçersizdir. Yani bunlardan yalnız birini çözmeye çalışmak beyhude olacaktır.

2) Buna bağlı olarak Kürtlerle PKK’yı ayrıştırmak giderek daha fazla zorlaşmakta, hatta imkansız hale gelmektedir.

3) Kürtleri, onlara hizmet götürerek ya da din kardeşliğine vurgu yaparak “kazanma” da iyice güçleşmektedir.

4) Türkiye’de “Kürt” ve “Kürt olmayan” diye tanımlayabileceğimiz iki farklı kamuoyu ortaya çıkmıştır. Bu kamuoylarının duygu, düşünce, kaygı ve beklentileri arasındaki mesafe giderek açılmaktadır. Birinin üzüldüğüne diğerinin sevinmesi, birinin sevindiğine diğerinin üzülmesi gibi acı bir durumla karşı karşıyayız.

Akil insanlara düşen görev

Peki bu sarmaldan çıkmak mümkün mü? Zor ama pekala mümkün. Öncelikle, karşılıklı birbirlerini besleyen milliyetçilikleri olabildiğince dizginlemeye çalışmak gerekiyor. Bunun için de milliyetçiliğe mesafeli ve eleştirel bakan akil insanlara büyük görev düşüyor. 

Tabii haklı olarak, son 30 yılda bu yöntemin de fazlasıyla denendiği ama belli bir noktada tıkanma yaşandığı söylenecektir. Gerçekten de birçok Türk aydını, bedel ödemeyi göze alarak ve ödeyerek devletin Kürt politikasını cesaretle eleştirdi. Öte yandan çok sayıda Kürt aydını da PKK’nın izlediği çizginin başta Kürtler olmak üzere kimseye hayrı olmadığını söyleyerek risk aldı, almaya devam ediyor. Yaşadığımız bütün olumsuzluklara rağmen, eğer Türkiye bugün hâlâ bölünmemişse işte bu farklı kökenlerden cesur isimlere çok şey borçludur. 

Ancak geldiğimiz noktada sözünü ettiğim akil kişilerin eleştirilerini diğer odağa yöneltmelerinin daha işlevsel olacağı kanısındayım. Yani akil Türklerin bundan böyle öncelikle PKK’yla aralarına bariz bir şekilde mesafe koyup eleştirmeleri, akil Kürtlerin de aynı şeyi devlete karşı yapmaları gerekiyor.

Bu konuyu tartışmayı sürdüreceğiz.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
04.09.2024 31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi
04.09.2024 Transatlantik: Sisi-Erdoğan kardeşliği, BRICS Türkiye’ye ne katar? Netanyahu neden ateşkes istemiyor?
03.09.2024 “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum
02.09.2024 Kara Harp Okulu’ndaki “Subaylık Yemini” olayı: Hakan Şahin ile söyleşi
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı