Gülen cemaatinin sırları/2 Kadınlar cemaatte aktifler ama arka plandalar!

22.10.2007 Vatan


1997’den beri Gülen hareketini inceleyen Berna Turam: Cemaat okullarında başarılı bir eğitim veriliyor. Sınıflara din sokulmuyor. Dinle ilgisi olmayan aileleler bile çocuklarını bu okullara yolluyor. Ama yatakhanelerde çocuklara “Türk-İslam ahlakı” öğretiliyor. Kadın konusunda ciddi çelişkileri var. Kadınlar çok aktif, ama kesinlikle ön plana çıkarılmıyor.


Kitabın kadınlarla ilgili bölümünde çok derin gözlemleriniz ve vurgulu bir eleştirel bakışınız var. Bir yanda alabildiğine Batılı ve modern olduklarını ama kadın konusundaysa çok tutucu olduklarını söylüyorsunuz.

Turam: Evet kadın konusunda çok ciddi çelişkileri var. Bu konuda çok sert eleştiriler getirdiğim için, son zamanlarda cemaatten çok kişi bana “benim karım evde oturmuyor” veya “eşim şurada çalışıyor” ya da “bizim evde yemekleri eşim değil ben yaparım” gibi açıklamalar yapıyorlar. Şimdi herkes savunma halinde. Yaşadıkları çelişkinin farkındalar, en azından hareketin aydınlarına bunu söylediğinizde kabul ediyorlar. Ama bu konuda en çarpıcı husus, kadın konusundaki çelişkilerinin onları devletin laik erkek elitlerine daha yakınlaştırması. Milliyetçilikte olduğu gibi, kadın politikalarında da zıt düşmemeleri, başka bir uzlaşmaya alan açıyor. Örneğin üniversitelerde kız öğrencilerin başını açmada hiç direnmedi, hiç zorluk çekmedi bu hareket. “Peruk takın, olmadı başınızı açın. Eğitim için yapıyorsunuz, ne olacak!” dedi çoğu. Fethullah Gülen kendisi bile “bu bir ayrıntıdır esas olan imandır” dedi. Bu konuda kadınların ihtiyaç, talep ve isteklerini göz önüne almadılar. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, devletle İslami hareket arasındaki uzlaşma alanları her zaman olumlu sonuçlar doğurmuyor, hatta çoğu zaman sivil topluma zarar verebiliyor.

Yani hareketin kadını ikinci plana atması, onun dışa açılmasını kolaylaştırıyor diyorsunuz...

Turam: Bu hareketin, mesela bir zamanlar Refah Partisi’nin yaptığı gibi, İslami feminist bir hareket çıkartmıyor olması devletle uyum kurmalarını kolaylaştırıyor. Şimdi AKP de benzer bir noktaya vardı. Hep başı açık kadınları bünyesine alıyor ve onların önünü açıyorlar. Başörtülülerin sesi hâlâ çıkmıyor, kadın hareketi oluşturmak ve direnmek de istemiyorlar.

Kitabın başında bir Fethullahçı ile bir RP’li genç tartışıyor ve aralarında çok büyük farklılıklar olduğunu görüyoruz. AKP ile bu ara kapandı mı?

Turam: Tayyip Erdoğan’ın bugünkü söyledikleriyle on yıl öncekiler arasında çok büyük farklar var. Artık çatışmadan uzak durmaya, uyum sağlamaya özen gösteriyor. Fethullah Gülen’e bunda kendilerinin etkisi olup olmadığını sordum. Hiç olmadığını, zaten aralarında gidiş gelişin de olmadığını söyledi. Türkiye’nin içinden geçtiği çok büyük bir dönüşümün uzantıları bunlar. Laiklik artık devletin resmi politikası olmaktan çıkıp, sokaklarda protesto eden bir sosyal harekete dönüşürken, AKP de yumuşayıp Fethullah Gülen’in durduğu yere çok yaklaşmış, devletle birçok mutabakata varmış durumda.

Yani Gülen hareketinin öteden beri belli bir noktada olduğunu, esas dönüşümün AKP’de yaşandığını söylüyorsunuz.

Turam: Evet ama Gülen hareketi de çok dönüşüm yaşamış, mesela 1970’lerde çok farklıymış. Nurculuğunun daha erken dönemlerinde, hatta Nurculuktan kopmaların başladığı dönemlerde, Gülen hareketi de yer yer radikal çıkışlar yapmış, kasetlerde bunlar var. Laik kesimin korkuyla bahsettiği kasetler ve videolar oldukça eski. Politik kurumlar ve politik kültür dönüşürken, sosyal hareketlerin aynı kalması beklenemez.

Kitapta Said Nursi’nin Risaleleri’nin okunduğundan sık sık bahsediyorsunuz. Bu hareketi Nurculukla süreklilik içinde görüyorsunuz değil mi?

Turam: Birçok kişi böyle görüyor. Bense hiç görmüyorum. Risalelere saygıları devam ediyor ama “hayatımda hiç Risale okumadım” diyen ve harekete ciddi katkıda bulunan çok sayıda işadamı var. Bunlar çok pragmatik, aksiyoner insanlar. Said Nursi’nin Risaleleri o zamanın metinleriydi, Fethullah Gülen ise tam bugünün adamı. Hareket, bilimde, siyasette, eğitimde, dünyada yaşanan her türlü gelişmeyi çok yakından takip ediyor. İki lider arasında çok büyük farklar var. Said Nursi zamanında Türkiye’deki modernleşmeyle uğraşıyormuş, Gülen ise küreselleşme derdinde. “Açılalım, büyüyelim” diyor. Bu şekilde karsılaştırmaları, Fethullah Gülen’e çok yakın olan, onu sürekli ziyaret eden kişilerin ağzından duyduğum da oldu. İki liderin aksiyon alanında dertleri ve amaçları farklı. Bu yüzden hareketi Neo-Nurcu olarak tanımlamanın indirgemeci bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

Rekabetçi eğitim...

Cemaat okullarının sırrı nedir? Hem çok başarılılar, hem de yerel yönetimlerle, bazı istisnalar dışında sorun yaşamıyorlar...

Turam: Hareketin Kazakistan gibi laik devletlerde gösterdiği başarının sırrı eğitim ve öğretimi iki ayrı uygulama olarak ele almaları. Çok güçlü, bilimsel bir eğitim veriyorlar. Hakikaten çocuklar çok rekabetçi ve çok başarılı yetişiyor. Ama sınıfa dini eğitimi hiç sokmuyorlar. Ben gittiğimde tüm dinlerin okutulduğu sadece bir tek ders vardı. Dini sınıftan ve müfredattan çıkardıktan sonra meşrulaşıyorlar, özgürlük alanları gelişiyor. Onlar da ne yapıyorlar? Yatakhanelerde Türk Müslüman ahlakı ve hayat tarzlarını öne çıkaran bir eğitim veriyorlar. Oralarda dini kitap okunması dindar hayatlar sürülmesi devletleri tehdit etmiyor. Öğrencilerin dini sosyalizasyonu sınıf dışında oluyor yani... Lise öyle bir dönem ki kimliğin şekillenmesinde çok etkili olabiliyor. Hiçbir zorlama olmadan o çocuklara yeni bir kültür veriyor ve sevdiriyorlar. Onları yeniden sosyalleştiriyorlar. Bir şeyler işlemek, ve kimlik formasyonu için bu yaşlar çok uygun.

Gülen bu hareketin neresinde?

Bir yandan çok cazip bir eğitim verip, diğer yandan öğretmenlerin vb. etkisiyle bu çocukların en azından bir bölümü İslamileşiyor diyebilir miyiz?

Turam: Diyebiliriz çünkü yatakhaneler ve ışık evleri, benim gözlemime göre çok tektip yerler. Aynı tür şeyler okunuyor, seyrediliyor, aynı tip konuşmalar geçiyor, aynı değerler savunuluyor. Başka yayınlara açık olmuyorlar, mesela kimse Cumhuriyet filan okumuyor. Ama baskıcı ve çocukları incitici yöntemlere de başvurmuyorlar. Bu konuda zaman zaman dile getirilmiş olan bazı iddiaların genellikle asılsız olduğunu düşünüyorum. Hareketin yaptığı, bunu almaya çok müsait olan çocukların önüne “Müslüman-Türk” kültürü dedikleri bir hayat tarzı sunmak. Orta Asya’da, bu okullara girmek kolay değil. Öğrencileri kabul etmeden önce, bir hafta kadar gözlemliyorlar ve eleme sistemi uyguluyorlar. Mesela Kazakistan’da çokça Kazak, biraz Türk, çok az da Rus öğrenci vardı. Hepsine tuvalet ahlakıyla ilgili olarak “taharet” öğretiyorlardı. Kişinin özel alanına girmenin bundan daha açık örneği var mı? Daha da ilginci, İslamileşmeyle bitmiyor iş. Bu okulların mezunlarının Türkiye’ye çok büyük sempatisi oluyor. Ancak bu kullarda ve yatakhanelerdeki eğitimlerde bireysel özgürlüğe hiç yer vermiyorlar. Çok yekpare, otoriter olmasa da çok disiplinli yapılar. İlerde belki bu çizgide sorunlar çıkabilir.

“Bu cemaat yapısı daha uzun süre dayanamaz. Bireysel arayışlar nedeniyle çatırdar“ dersek abartmış mı oluruz?

Turam: Bu cemaat yapısını modernleşmeye o kadar adapte etmişler ki, sanmıyorum. Kimseyle kavga etmeden yol almaya devam ediyorlar. Cemaatin içinde kişisel özgürlüklere yer yokken, dışarıdakilere veya cemaatle ilişkileri daha dış çemberlerde kalanlara son derece toleranslı davranıyorlar. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da cemaatte istikrarlı bir fikir birliği var.

Fethullah Gülen bu hareketin neresinde? O meşhur soruyu sorayım: Gülen vefat ederse ne olur?

Turam: Evet çok merak edilen bir soru. Hatta cemaat içinde de en çok bu sorunun cevabı merak ediliyor. Örneğin Fatih Üniversitesi’ne gittiğimde hareket taraftarları da en çok bunu sormuşlardı. Yaptığım araştırmanın verilerine baktığım zaman çok fazla kurumsallaştıklarını görüyorum. Çok sayıda okul, üniversite, vakıf, şirket ve ağ söz konusu. Kuşkusuz liderlerinin kaybına çok üzülürler, ama çok sağlam geliştiler, genişlediler ve kurumsallaştılar. Dolayısıyla, bu hareket kişilerin ölmesiyle sarsılacak bir hareket değil.


KİTAPTAN ALINTILAR

Okulların cazibesi


Bu okul ve yurtlar sadece hareketin takipçileri ve onların çocuklarına hitap etmiyor. Farklı geçmişleri olan öğrenciler de farklı nedenlerle bu okullara gidebiliyor. Yüksek güvenlik standartları, ahlak, temizlik, teknoloji kullanımı, iyi eğitim ve rehberlik hizmetleri gibi din dışı öğeler de bu okulları veliler için çekici hale getiriyor. Bu şartlar altında bu okullar, çocuklarının kentteki iyi ve güvenli bir okulda eğitim görmesini isteyen kırsal kesimdeki insanlar için de bir cazibe merkezi haline geliyor. Ağabey ve ablalar hizmetlerini gönüllü danışmanlık yaparak tamamlıyor. Öğrencilere eğitim alanında yardım ettikleri gibi hayatlarını düzenlemekte de rehberlik ediyorlar. Öğrenci bu yurtlardan ya da Işık Evleri’nden birinde yaşamaya başladığı zaman kendisini bu hareket ve onun sürükleyici dünyasının içinde buluyor. Öğrencilerin ne yaptığı, ne öğrendiği, ne okuduğu, ne giydiği, ne yiyip içtiği ve kimlerle arkadaşlık ettiğine kadar farklı alanlarda kontroller var. Ayrıca bu hareket dini eğitimin verildiği yaz kampları da düzenliyor. Kamp programları hiç esnek değil ve öğrenciler sert kurallarla karşı karşıya kalıyor.

Okulların farklı eğitim felsefesi var

Bu okulların farklı bir eğitim felsefesi var: ahlaki eğitimi akılcılıkla birleştirmeye çalışıyorlar. Öğretmenler ahlakı rasyonel olarak görüyor. Hepsi Durkheim’ın ahlaki eğitim kavramına hak veriyor gibi... Yani ahlaki eğitimin “yalnızca mantıklı düşünce ve duygulardan gelen fikirleri” ortaya koyduğunu düşünüyorlar. Hedef, ahlaki olarak daha üstün ve uluslararası arenada rekabet edebilecek bir gençlik yetiştirmek olarak ifade ediliyor. Öğretmenlerden biri “Türk-İslam eğitimi öğrencilerin uluslararası alanda rekabet edebilmesini sağlıyor. Eğer büyüklerine ve geleneklerine saygı duymayı öğrenmezlerse kendi kendilerine nasıl çalışabilirler” dedi. Bir başka öğretmen “uluslararası eğitim laiktir... Eğer uluslararası bilim alanında yarışmak istiyorsak laik olmak zorundayız” yorumunu yaptı. Ancak yaptığım röportajların çoğunda otoriter eğilimler, özgür bırakan tavırları bastırdı. Çay içerken öğretmenlerden biri “Bu çocukların disipline ihtiyacı var. Ahlaki olarak tam bir karmaşanın içine doğmuş olmaları ne kadar yazık... Dinsiz Sovyet yönetimi insanları inançlarından, ahlaklarından kopardı. Zaman alacağını biliyoruz ama yavaş yavaş İslami ahlak disiplinini benimseyecekler. Şimdiden davranışlarında değişiklik görmeye başladık. Aileleri eğitimimizin hızlı sonuçlarından bahsediyor ve teşekkür ediyorlar” dedi.

Evlerinden çıkmayan eşler

Hareketin “içinde” cinsiyet ayrımcılığı sosyal hayatın merkezinde yer alıyordu. Uzun yıllar Gülen Hareketi içinde çalışan ve şimdi hareketin kollarından birinde çalışan Osman’a eşinin hareketin etkinliklerinde rol alıp olmadığını sordum. Bu soruyu sorduğum an savunmaya geçti ve eşinin ve evliliğinin iyi yanlarını anlatmaya başladı: “Eşim çalıştığım ve vakit geçirdiğim ünlülerin hepsinde çok daha güzel ve ahlaklı. Onun ahlaki standartları ve iffeti hiçbir arkadaşım ve meslektaşımla karşılaştırılamaz!” “Peki sizinle hiçbir yere gelmez mi, bir etkinlikte tanışamaz mıyız” dedim. “Serap bu tip etkinlikleri sevmez. Zaten iki küçük çocuğumuz var. Bütün zamanını alıyorlar” dedi.

Sohbetimizin ortasında telefonu çaldı ve bir pop star aradı. Anladığım kadarıyla bir etkinlikte sahne alacaktı. Konuşmasından hemen sonra Osman sözlerine devam etti: “Şunu anlamalısınız. Bu benim işim. Ben Gülen hareketi için çalışıyorum. Serap bununla gurur duymalı ve zaten gurur duyuyor. Tek yaptığım, işi ve ev hayatını ayırmak.” Birçok erkek, özel hayatı ve iş hayatını ayırmak konusunda, aslında cinsiyet ayrımcılığını açıkça ortaya koyan aynı yorumları yaptı.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı