Gezi’nin gizemi

18.06.2013 Vatan

Fotoğrafta, İstikal Caddesi’nin girişinde, Fransa Başkonsolosluğu’nun duvarındaki bir yazıyı görüyorsunuz. Latin şair Ovidius’a ait olan, yıllar sonra Friedrich Nietzsche tarafından dolaşıma sokulan “nitimur in vetitum”un Türkçe karşılığı olarak, “bizim için yasaklanmış olanlar için çabalarız” veya “amacımız yasaklanmış olana erişmektir” öneriliyor.
Ruşen Çakır - Gezi’nin gizemi
Gezi Parkı direnişinin gizemini anlamak için bu söz hayli kullanışlı olabilir. Çünkü direnişi pekala “yasak” ve “yasağa karşı koyma” olarak özetleyebiliriz. Hatırlayalım: az sayıdaki genç parktaki ağaçların yıkılmasına karşı çıkıp çadırlarda nöbet tuttular; devlet tarafından zorla parktan çıkarıldılar; Başbakan Erdoğan “biz kararımızı verdik, kimse değiştiremez” diye onlara bütün kapıları kapadı; sayıları hayli artan protestocuların parka yeniden girmek istemeleri biber gazı/tazyikli su ve gözaltılarla engellenmek istendi ve nihayet direniş tüm ülkeyi kapsadı.
Tekrar Ovidius’a dönecek olursak: Hatırlanacaktır, AKP ilk kurulduğunda, 68 kuşağının gözde sloganlarından “Yasaklamak yasaktır”dan hareketle “bizim iktidarımızda yasaklamak yasak olacaktır” gibi hayli iddialı bir iddiayı dillendirmişti. İktidara geldikten sonra da, AB’ye tam üyelik perspektifinden hareketle ciddi demokratikleşme adımları da atıldı. Fakat belli bir aşamadan sonra AKP hükümetinin demokratikleşmede frene bastığı, eski özgürlükçü söylemin yerini yasakçı bir dile terk etmeye başladığı eleştirileri dillendirilir oldu.

Kendiliğinden ve örgütsüz

Gezi protestosunun kısa sürede ülke çapında bir direnişe dönüşmesinin özünde, toplumun farklı kesimlerinin yasaklara karşı mücadele iradesinin bulunduğu kanısındayım. Ama herşeyi bununla açıklayamayız. Örneğin direnişin en önemli artılarına, tamamen kendiliğinden ve örgütsüz bir şekilde gelişmesini katmamız lazım. Direnişin öngörülmemiş olması ve geleceğinin kolay kolay kestirilememesi bundandır. Kendiliğinden ve örgütsüz olmanın kuşkusuz dezavantajları var ama avantajlarının daha çok olduğu muhakkak. Zaten bu yüzden siyasi iktidar ve onu destekleyen çevreler çoğu dış kaynaklı komplo teorilerini peşpeşe sıralıyor ama somut delil olarak hiçbir şey gösteremiyorlar.

Ayrılar aynı yerde

İlkin Zaman Gazetesi’nde Ahmet Turan Alkan yazmıştı, ardından Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı tekrarladı: Bu direnişle AKP’ye farklı nedenlerle muhalif olan değişik kesimler, yine kendiliğinden bir şekilde bir araya geldi. Şunu hiç tereddütsüz iddia edebilirim: Eğer direniş, hükümetin inatla tekrarladığı gibi bazı radikal sol örgütlerin denetiminde olsaydı kesinlikle birkaç gün içinde dağılırdı. Evet, bu örgütler de direniş içinde yer aldı ama ilginç bir şekilde, geçmişte sık sık yaşandığı gibi, ne kendi aralarında kavga ettiler, ne de yıllarca uzak durdukları Türk bayrağı, İstikal Marşı gibi simgelerden aleni olarak rahatsız oldular. Örneğin Türkiye solunun ilk en katı anti-Kemalistlerinden İbrahim Kaypakkaya ile Atatürk’ün posterleri nerdeyse yanyana sallandı.
BDP bayraklı genç bir adamın, Atatürklü Türk bayrağı taşıyan genç bir kadını polis saldırısından kurtardığı ve kenarda bir başka adamın bozkurt işareti yaptığı fotoğraf da bu direnişte Türk-Kürt ayrışmasının pek yaşanmadığının açık bir kanıtıydı. Bir başka “ayrı dünyaların buluşması” olayına, Gezi Parkı’nda Miraç gecesinde yaşananlar ve kılınan iki Cuma namazıyla tanık olduk. Kendilerine “anti-kapitalist Müslümanlar” ve “devrimci Müslümanlar” adlarını veren gruplar, ülkemizdeki bir yığın algı ve önyargının altüst olmasına neden oldular.
Sanıyorum hükümet de bu birbirine zıt grupların varlığından haberdardı ve burada bir çatlamanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. Açıkçası direniş içindeki birçok kişi ve grup da pekala böyle düşünmüş olabilir.
Ama olmadı. Bütün yalanlara, dezenformasyonlara, manipülasyonlara, propagandalara ve baskılara rağmen mucizevi bir şekilde bir araya gelen bu kesimler direnişi taşıdılar ve galip geldiler.
An itibariyle, hükümetin bu mucizeyi nafile bir şekilde, içerdeki ve dışardaki birtakım lobilere bağlamaya devam edeceği ve kendisini sorgulamaya yanaşmayacağı görülüyor...




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı