Esad giderse

26.04.2011 Vatan

Tunus, Mısır, Libya, Yemen derken sıranın birdenbire Suriye’ye gelmiş olduğunu görüyoruz. Aslında Suriye halkı daha “Arap baharı” başlar başlamaz özgürlük ve demokrasi taleplerini dile getirmiş ve Beşar Esad yönetimine reformlar yapması için fırsat tanımıştı. Fakat Esad, uluslararası kamuoyunun da geniş bir şekilde desteklediği reform taleplerini yerine getirmek yerine kendi halkına kurşun sıkmayı tercih etti.

Öncelikli soru Suriye’de rejimin yıkılıp yıkılmayacağı; yıkılacaksa bunun ne kadar bir sürede ve nasıl gerçekleşeceğidir. Libya’da ömrünün çok kısa olduğu zannedilen Kaddafi yönetiminin hâlâ ayakta durduğu akılda tutulursa Esad’ın yıkılmasının da çok kolay olmayacağını düşünebiliriz. Zira Suriye’de iktidarda 1963’ten beri Baas Partisi, 1970’den beri de Esad ailesi var ve rejim yaklaşık 50 yıl içinde çok ciddi bir biçimde kurumsallaşmış durumda. Baas rejimi, daha önce defalarca değişik muhalif kalkışmaları bastırmış olduğu için ciddi bir deneyime de sahip.

Fakat bu 50 yıllık mutlak iktidar Baas rejiminin aynı zamanda en zayıf yanı. Halk artık kendi kendini yönetmek, özgür olmak istiyor. Tabii Suriye örneğinde çok istisnai bir durum da var: Baas rejimi esas olarak halkın yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan Nusayrilere dayanıyor. Ülkenin yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan Sünnilerin önemli bir bölümü, rejime muhalefetlerini Müslüman Kardeşler gibi İslamcı yapılanmalar aracılığıyla dile getiriyorlar. Yine nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu oluşturduğu tahmin edilen Kürtlerse birçok temel haktan mahrum; yakın bir zamana kadar çoğu Suriye vatandaşı bile kabul edilmiyorlardı.
Esad’ın iç ve dış baskılara direnirken Libya’da
yaşananlardan cesaret aldığını söylemek mümkün. Bilindiği gibi Batı, Kaddafi muhaliflerine hep sınırlı bir destek verdi; onları ağır silahlarla donatmaya yanaşmadı, “kara harekatı” yolundaki telkinlere de kulak asmadı. İşte Esad da ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar muhalefetin, dış destek olmaksızın rejimini yıkmasının imkansız olduğunu düşünüyor olmalı. Fakat Suriye’de hesaba katılması gereken bir “İsrail faktörü” var. Çünkü Suriye Ortadoğu’da öteden beri İsrail’e karşı cephenin ön sıralarında yer alıyor, hatta sık sık liderliğini yapıyor. Kendi topraklarının bir bölümünün İsrail işgali altında olması nedeniyle rejimin bu stratejisi halkın büyük kısmı tarafından da benimseniyor.

Kürt sorunu boyutu

Rejimin ömrü tartışmalarını bir kenara bırakıp, “Esad giderse ne olur?” sorusuna gelecek olursak, ilkin “İsrail çok mutlu olur” cevabını verebiliriz. Tabii hemen ardından “İran yönetimi, Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de başta Hamas olmak üzere radikal gruplar çok rahatsız olur”u da eklemek gerekiyor. Ama bu iki cevap da Esad’ın, daha doğrusu Baas rejiminin yerini neyin alacağının belirginleşmesiyle belli değişikliklere uğrayabilir. Çünkü İslamcıların da güçlü bir şekilde yer alacağı yeni bir iktidar şekillenebilir ve Suriye, belki eskisi kadar sert olmamakla birlikte, geleneksel Filistin politikasını devam ettirebilir.

Baas rejiminin Irak’tan sonra Suriye’de de yıkılması halinde Ortadoğu’da dengelerin allak bullak olacağı kesindir. Öyle ki Suriye’deki iç çatışmaların pekala bir bölgesel savaşa dönüşme ihtimali mevcut. Batılı ülkelerin şu ana kadar Libya konusunda gösterdikleri heyecanı Suriye için göstermemelerinde bu riskin payı yüksek.
Bu altüst oluş, Kürt sorununun gidişatını da bölgesel anlamda derinden etkileyecektir. Her ne kadar ülkenin yüzde 10’unu oluştursalar da Suriye Kürtleri, diğer toplum kesimlerine nazaran daha iyi örgütlenmiş durumdalar ve rejimin yıkılması halinde Irak’takine benzer bir yapılanmaya gitmek isteyebilirler. Böylesi bir gelişmenin Türkiye ve İran’daki Kürt sorunlarına etkisi de kuşkusuz büyük olacaktır.

Bu noktada PKK faktörünün de altını çizelim. PKK içinde Suriye Kürtlerinin yoğun bir şekilde bulunduklarını biliyoruz. Eğer Esad rejimi yıkılır ve Kürtler de yeni yönetimden pay alırsa, bu durum PKK’nın da fazlasıyla işine gelecektir.

Kürt sorununda yaşanabilecek köklü değişikliklerin AKP hükümetinin Suriye’deki gelişmelerden fazlasıyla tedirgin olmasında çok önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı