Bir milliyetçiliği başka bir milliyetçilikle bertaraf edemezsiniz

15.04.2010 Vatan

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ile Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, eğer dün Ahmet Türk’ün hastane önündeki açıklamasını izlemişlerse acaba ne düşünmüşlerdir? DTP’nin kapatılmasının hiçbir şeyi değiştirmediği, yerini alan BDP’nin daha güçlü bir şekilde yola devam etmesiyle kısa süre içinde ortaya çıktı. Mahkeme’den, DTP’nin en ılımlı bilinen iki ismi Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’u siyasi yasaklı yapmış olmasının faturasının ne denli ağır olacağını da yine çok zaman geçmeden görmüş olduk.

Şöyle düşünelim: Eğer Ahmet Türk, saldırının hemen ardından ve dün taburcu olduktan sonra yaptığı açıklamalarda, örneğin BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in söylediklerinin yarısını söylese ülkede neler yaşanırdı? Çok acı bir cümle olacak ancak Samsun’da o alçakça saldırıya uğrayanın Ahmet Türk olması her şeye rağmen şansın bu ülkeden yana olduğunu göstermiştir.

Tabii bu arada Türkiye’nin atlattığı bir diğer badireyi de dile getirmek şart: Bilindiği gibi Türk 68 yaşında ve uzun süredir kalp rahatsızlığı çekiyor. Samsun’da sadece burnun kırılmasını da bir başka teselli olarak düşünebiliriz, zira bu saldırı pekala çok daha kötü sonuçlara da yol açabilirdi ve o zaman Türk’ün bugün yaptığı gibi “kamuoyunun her iki kesimini de yatıştırma” gibi zor bir görevi üstlenebilecek bir başka kişi bulamayabilirdik.

Mesafe açılıyor

“Kamuoyunun her iki kesimi” diyorum, çünkü bir süreden beri Türkiye’de Kürt sorunu ekseninde taban tabana zıt iki duyarlık ve buna bağlı olarak kamuoyu oluşmuş durumda. Her iki kanadın milliyetçileri birbirlerini besleyerek her geçen gün daha da güçleniyorlar. İşin kötüsü, her iki taraf içinden, giderek açılan mesafeyi kapatma güç ve cesaretine sahip kişi ve çevrelerin sayısı da giderek azalıyor.

Bu noktada hükümete çok büyük sorumluluklar düşüyor. Ülkeyi yönetiyor oldukları için her türden toplumsal çatışmayla mücadele etmek zaten görevleri. Öte yandan bu görevi yerine getirebilme konusunda hayli avantajlı oldukları da ortada. Zira son yıllarda yapılan seçimlerin haritalarına baktığımızda, her iki kamuoyuna birden seslenebilen yegane partinin AKP olduğunu görüyoruz. Bu bakımdan geçen yaz startı verilen Kürt açılımı ülke için çok büyük bir şanstı ve başarılı olma ihtimali hayli yüksekti. Ne var ki hükümetin bunu istikrarlı bir şekilde sürdürememesi nedeniyle açılım karşıtlarının eli epey güçlendi.

Açılım başarıyla sürseydi...

Yani Türk’e yönelik saldırı ve daha önceki her türden tatsız olayı açılımın ilan edilmesine bağlamak tek kelimeyle çarpıtmadır. Tam tersine bu olumsuz gelişmeler, büyük ölçüde açılım sürecinin kesintiye uğramış olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer Habur’da yaşananlar nedeniyle “iki farklı kamuoyu” arasında sıkışan hükümet bundan sıyrılma becerisini gösterebilse, örneğin Kandil’den, Mahmur’dan ve Avrupa’dan dönüşler tempolu bir şekilde devam eder ve bugün bambaşka şeyler konuşuyor olurduk. Hiç kuşkusuz, açılımın sekteye uğramaması durumunda da birçok taraftan süreci sabote etmek isteyenler çıkardı, ancak, en azından Muş Bulanık’ta o korucu kalabalığa ateş açmaya cesaret edemeyebilirdi; diyelim ki etti, bu dava herhalde Samsun’a taşınmazdı; diyelim ki taşındı, Samsun’daki polisler Türk’ün yumruk yemesine asla yol açmazlardı. Daha önemlisi, dün birçok gazetede fotoğrafını gördüğümüz gibi, sivil polisler Hakkari’nin göbeğinde 14 yaşındaki bir çocuğu hastanelik edemezlerdi.

Milliyetçilik yarışı

Önceki gün çıkan “Ahmet Türk Türkiye’dir” yazıma çok tepki aldım. O yazıda da belirttiğim gibi, bu alçakça saldırıyı önemsiz, mazur, hatta haklı göstermeye çalışanlarla tartışacak bir şey yok. Dün Başbakan Erdoğan, “kanı kanla yıkayamazsınız” dedi. Bense “bir milliyetçiliği başka bir milliyetçilikle bertaraf edemezsiniz” diyorum. Ve bunu her iki kanadın milliyetçilerine birden söylüyorum.

Herhangi bir tarafın, kendi milliyetçiliğini ve bunun yol açtığı saldırganlığı, karşı tarafın milliyetçiliğiyle açıklama, meşrulaştırmaya çalışmasının bu ülkeye çok büyük zararı dokunuyor.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı