Başbakan'ı yedirmemenin yolu Gezi direnişini anlamaktan geçiyor

13.06.2013 Vatan

Gezi Parkı direnişinin gidişatında Başbakan Erdoğan'ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan'ın, o Kuzey Afrika gezisindeyken televizyonda söylediği "Başbakanımızı yedirmeyeceğiz" cümlesi kritik bir rol oynadı. Eğer Akdoğan, Gezi direnişçilerinin ana hedefinin Başbakan'ı düşürmek olduğunu düşünerek böyle konuştuysa çifte yanlış yapmış demektir. Çünkü:
1) Direnişçiler içinde Erdoğan'ın bir gün daha fazla başbakanlık yapmasını istemeyenlerin sayısı hayli yüksek olabilir; bu türden sloganlar duvarlara yazılmış, meydanlarda atılmış olabilir ancak en amatör gözlemci bile direnişin ana amacının bu olmadığını çıplak gözle görür;
2) Velev ki direnişin esas amacı Başbakan'ı devirmek olsun, bir danışmanın bunu böyle kabul edip doğrudan cevap vermesi, muhatabına fazladan bir güç atfetmek anlamına geleceği için stratejik olarak yanlıştır.

Gezi üzerinden iktidar kavgası

Ancak Akdoğan'ın bu çifte yanlışı yaptığını sanmıyorum. Anladığım kadarıyla o da Gezi direnişinin nasıl başlayıp nasıl evrildiğinin, yani işin içinde Erdoğan'ı devirme hayallerinin filan olmadığının farkında ama direniş üzerinden bazı (iç ve/veya dış) odaklara mesaj veriyor. Bunu yapmasının nedeni de, büyük ihtimalle, o odakların Gezi Parkı direnişini, tam da bu hedeflerine (Erdoğan'ın tasfiyesi) uygun bir şekilde istismar ve provoke ettiklerini düşünmesi.
Akdoğan bu konuda pekala haklı olabilir. Yani Erdoğan'la kıran kırana bir iktidar mücadelesi yürüten birileri Gezi direnişinden son derece memnun ve mutlu olabilir, bunun olabildiğince uzun ve tahripkâr bir şekilde sürmesini arzulayabilir ve bu uğurda ellerinden geleni yapıyor olabilirler. O zaman Başbakan ve onun çevresindekiler:
1) "Faiz lobisi" gibi ne olduğu anlaşılmayan tanımlamaları bir kenara bırakıp, kendilerine karşı iktidar mücadelesi yürüten kişi, kurum, odak, her neyse bunları gerçek kimlikleriyle kamuoyuna ilan etmeli;
2) Söz konusu çevrelerle mücadelelerini açık ve doğrudan yürütmeli, Gezi Parkı direnişçilerini işin içine katmaktan vazgeçmelidirler.

Protesto, direnişe nasıl dönüştü?

Bu tür yüksek perdeden iktidar mücadeleleriyle hiçbir ilgileri bulunmayan Gezi direnişçilerinin, aktörü olmadıkları bir oyunun figüranı olmayı kabul etmelerini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Herşey çoktan kayda geçti. Şu videoda da görüldüğü gibi, bir gün sabaha karşı polisin, gençlerin çadırlarını yakması ve onları tazyikli su ve gaz bombalarıyla Gezi Parkı'ndan çıkarması sıradan bir protestoyu küresel çapta ünlenen bir direnişe dönüştürdü. Bu baskının Başbakan'ın bilgisi olmadan yapılabileceğini sanmıyorum, böyle düşünen varsa da şaşarım.
Söz konusu video bize, gençlerin, şu ya da bu lobinin destek ve teşvikleri yüzünden değil hükümetin provokasyonu sonucu korku duvarını aşmış direnişçilere dönüştüğünü gösteriyor. Gerek Başbakan'ın, gerek çevresindeki bazı isimlerin, gerek bazı siyasetçi ve bürokratların, gerekse bazı medya kuruluşları ve gazetecilerin direniş ve direnişçileri değersizleştirme, kriminalize etme yolundaki çabaları da, her bir vatandaşın yaşananları anbean kayıt altına alması ve bunları sosyal medya üzerinden yayması sayesinde boşa gidiyor.

Sahici müzakere ihtiyacı

Gezi direnişi bugüne kadar yaşadığımız direniş örneklerinden çoğundan izler taşımakla birlikte bunların hiçbirine benzemiyor. Alabildiğine kendiliğinden ve örgütsüz olması nedeniyle direnişin herkesin istismarına açık olduğu doğru. Bununla birlikte, yine aynı nedenler yüzünde kimsenin denetimine girebileceğe benzemiyor.
Eğer hükümet (Başbakan) rakiplerinin Gezi direnişini kullanmasından rahatsızsa yapılacak şey çok basit: Gezi direnişini dışlamayı bırakıp onu "kötü niyetlilere" yedirmemek. Bunun için de direnişin sahici temsilcileriyle sahici müzakereler yapmak ve onların taleplerine karşı sahici ve kabul edilebilir öneriler geliştirmek zorundalar.
Eğer Başbakan çizgisini sürdürür, yani "Gezi Parkı'nın geleceğine ben karar veririm" diye ısrar eder ve direnişçilere karşı aşağılayıcı üslubunu sürdürürse bundan en çok onun sahici rakipleri memnun olacaktır.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı