31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi

04.09.2024 medyascope.tv

4 Eylül 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. AK Parti tabanında bir rahatsızlık var mı? Seçmen AK Parti’den kopuyor mu? Çünkü son yerel seçimlerde böyle olduğunu gördük. Bu kopuş neden oluyor, seçmen hangi partilere yöneliyor? Bütün bunları sosyolog Feyza Akınerdem’le konuşacağız. Merhaba, hoş geldin.
Feyza Akınerdem: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Senin sâhada bu konular üzerine epeyce kafa yorduğunu biliyorum. Özellikle de daha önce AK Parti’ye oy vermiş, hattâ ısrarla oy vermiş olup da son dönemlerde oy vermekten imtinâ eden seçmenler konusunda diyelim — ki bunların bir kısmı hiç oy vermedi, değil mi?
Akınerdem: Evet, sandığa gitmeyen büyük bir AK Parti seçmeni de var, bu önemli.

Ruşen Çakır: Erdoğan son yerel seçimde, “Başkalarına oy kaptırdık” dememek için, “Bizim seçmenimiz sandığa gitmedi” açıklamasını yaptı. Ama oylarını Yeniden Refah Partisi’ne kaptırdığını biliyoruz. Son yerel seçim sonuçlarına baktığımızda, rakamlar, AK Parti’nin ilk kez birinci parti olmaktan çıktığını gösteriyor. Bu başlı başına çok önemli bir gelişme. Ama insanlarla yüz yüze konuşulduğu zaman, bu hakîkaten sâhici bir durum mu, yoksa geçici mi?
Akınerdem: Biz aslında 2019 yerel seçimleri öncesinden beri AK Parti’den kopuşları izliyoruz. Niteliksel yöntemlerle izliyoruz, yani seçmenle konuşuyoruz. Anketlere eşlik eden sürekli bir kopuş, tereddütte olan, yerini, oyunu, tercihini değiştirmek isteyen seçmenle konuşuyoruz. Bu konuda böyle yığılan bir verimiz oldu. 2023 genel seçimlerinde de yaptık, 2024 öncesinde ve sonrasında da yaptık. 2024 sonrası geniş bir niteliksel sâha çalışması yaptık. Aslında bunun 2024’te başlayan değil, çok daha öncesinden, AK Parti’nin son 7-8 yılından başlayan bir kopuş olduğunu gördük. Hattâ ben onu şu şekilde başlatıyorum: En yüksek oyu aldığı, Cumhurbaşkanı seçildiği seçimden sonra, AK Parti’nin oyları hep düştü, hiç yükselişe geçemedi. 2024’te de son noktaya geldi, artık CHP birinci parti. Buradaki değişim, AK Parti’den istikrarlı bir kopuşun karşısında CHP’nin ilk defa yüksek bir şekilde oy toplamış olması. Bu, birinci değişim.
İkincisi, daha önce Saadet, Gelecek ve DEVA partilerinin tâlip olduğu oyların, biraz da siyâsetbilimcilerin çok beklemeyeceği şekilde Yeniden Refah Partisi’ne yönelmiş olması. 2024’ü belirleyen iki ana unsur bunlar diye düşünüyorum. Erdoğan tabiî ki stratejik olarak, “Bizim seçmenimiz bize gönül koydu, ama diğerlerine de gitmedi” gibi bir noktadan değerlendiriyor; ama o seçmen gitti. Gitti, fakat hiçbir yerde de kalıcı değil. Şu anda devingen bir seçmen, Türkiye’nin geleceğine dâir çok da ümîdi olmayan, ama var olan sistemin ya da var olan konjonktürün değişmesi gerektiğine iknâ olmuş bir seçmen grubu. Biz de bunları detaylı bir şekilde inceledik.

Ruşen Çakır: Tabiî burada birçok boyut var. İnsanlar genellikle bunu ekonomik nedenlere, emekliler konusu, asgarî ücrete zam yapılmaması gibi nedenlere bağlıyor. Sanki, daha siyâsî, hukuk devleti, adâlet gibi değerler seçmen tercihini çok fazla belirlemiyor gibi. Sen de sâhada bunu mu gördün?
Akınerdem: Ekonomi çok önemli. 2023’te de çok önemliydi, şimdi de çok önemli. Ben bunu hep iki kutup olarak anlatırım. Bir, makro siyâseti anlatan bir büyük resim vardır, bir de gündelik hayâtı anlatan bir küçük resim vardır. Seçmen, bu ikisinin arasında gidip gelen tercihler yapar. Yani aynı seçmenin genel seçimde, daha büyük resimde âidiyet odaklı tercih yapıp CHP’ye eli gitmemiş olabilir. Ama yerel seçimde, yerel bir aktörün kampanyasına, yerel bir belediye başkan adayının kampanyasına “tamam” deyip oy vermiş olabilir. Bu devingenliğin içerisinde büyük resmi gören, yani “Bizi dünyada temsil eden bir Cumhurbaşkanımız var. Herkes bizi kıskanıyor” gibi popülist hikâyelere ve âidiyet hikâyelerine daha çok yöneldiği zaman, ekonominin etkisi biraz azalıyor olabilir. Ama yerel seçime geldiğimizde, daha çok geçim meselesinin, daralan kamusal hayat imkânlarının ve gündelik hayat içerisinde bir çıkmazda olmasının adresi, yerel seçimde yeni bir adaya oy vermek oldu. Bu aslında bütüncül görülmesi gereken bir durum. Karnı aç olduğu için ya da artık market alışverişi ihtiyaçlarını yarıya bölerek alışveriş yapabildiği için değil, ama seçmen olarak bu durumunu daha önemli kılacak bir bağlamda oy kullandığı için yerel seçimde CHP’ye ve diğer partilere yöneldiklerini düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Bu olayda çok başlık var tabiî. Ama beni öteden beri en çok ilgilendiren, kendi gazetecilik hayâtımda da hem milliyetçi hareketi hem İslâmî hareketi aynı anda çalıştım ve ilginç bir şekilde aralarında bir gerginlik, ama zaman zaman da bir araya gelme ve geçişkenlik var. Özellikle, İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da çok dolaştığını tahmin ediyorum. Buralarda tabanlar birbirine çok yakın. Ama kimi zaman da kavga ediyorlar. Bir ara MHP’den AK Parti’ye oy gittiği söylendi. Ama son dönemde, okuduğum ve konuştuğum kamuoyu araştırmacıları, AK Parti’den MHP’ye doğru bir kayışın olduğunu, ama MHP’den AK Parti’ye bir kayışın pek de söz konusu olmadığını söylüyorlar. Senin de gözlemlerin bu şekilde mi?
Akınerdem: Seçmen AK Parti’den MHP’ye kayıyor. Ama benim orada ilgimi çeken şu: Türkiye’de sağ seçmen de sol seçmen de sandığa çok inanıyor ve verdiği oyun görünür olmasını da istiyor. Yani siyâsal tercihini değiştirmeyip, mevcut duruma kızdığı zaman MHP’ye oy veriyor ki oyu görünür olsun. Ortada bir ittifak var, oylar yine aynı havuza gidiyor. Ama sonuç olarak MHP’ye oy vererek bir mesaj vermiş oluyor. Hani hep seçmen ne mesaj verdi deniyor ya; aslında seçmen gerçekten sandıkta mesaj vermeyi seviyor, dolayısıyla da hikâyesini böyle anlatıyor. MHP’ye doğru gidenler var. Aslında MHP’ye doğru gidenlerde CHP’ye kayma imkânı çok daha yüksek. Milliyetçi bir yerden baktıkları zaman, biraz daha seküler, Cumhuriyet değerlerini de önemseyen bir öznellik ortaya çıkarsa, MHP bir durak. Ondan sonra CHP’ye kayış daha kolay oluyor. Bireysel olarak genel seçimden yerel seçimde böyle bir kayıştan bahsedebiliriz.
Diğer tarafta ise, eğer MHP’ye gitmiyorsa, Yeniden Refah Partisi’ne gidiyor.  O da aslında, CHP’ye eli gitmeyecek ve AK Parti’nin kurucu değerlerine, Millî Görüş değerlerine ihânet ettiğini düşünen, “dâvâ”dan vazgeçtiğini düşünen seçmen ise Yeniden Refah Partisi’ne gidiyor. 

Ruşen Çakır: Yeniden Refah Partisi’nin bir Erbakan adı, Millî Görüş yönü var; ama bir de meselâ aşı karşıtlığı ya da sokak hayvanları gibi konularda dünyada da olan yeni sağ popülizm argümanları da var. Gidenlerin büyük ölçüde İslâmî muhafazakâr tepkiyle gittiğini varsayıyoruz. Yeniden Refah’ın bu tür söylemlerinin bâzı kesimlere çekici geldiğini gözlemledin mi?
Akınerdem: Biraz önce büyük âidiyet hikâyeleri ve daha gündeliği belirleyen hikâyeler meselesini anlattım. AK Parti’nin kurucu değerlerinden uzaklaşması hikâyesinde, aşı karşıtlığı, iklim meselesi, küreselciler gibi hikâyeler üzerinden kendi âidiyet hikâyesini yeniden bulabilen bir seçmen bu. Ama bu hikâyelerin böyle sabun köpüğü gibi ya da konjonktürel olarak değişeceğini düşünüyorum. Bunlar başlı başına sağ politik omurgayı kuran konular değil. Bunlar daha çok popülist komplo hikâyeleri diyebiliriz. O popülist hikâyeler, onların içerisinde bir yere âit olma ve o âidiyetin aslında AK Parti tarafından artık beslenemediği geçici bir boşluğu gösteriyor. Onlara başka bir âidiyet hikâyesi sağlanabilirse daha sağlam bir siyâsal omurgayla, bu geçiciliğin, bu endîşe hâlinin bir yere sâbitleneceğini düşünüyorum. Onu DEVA ve Gelecek partileri yapabilirdi, ama yapamadılar. O konuya ayrıca geliriz.

Ruşen Çakır: 2019 sonrasında, 2023 öncesi yaptığınız çalışmalarla, 2024 sonrası yaptığınız çalışmalar arasında bence önemli husus şu: İYİ Parti, 2019 sonrası ve belki 2023 öncesi bir seçenek olarak ortadaydı. Ama şimdi pek yok galiba. Sizce AK Parti’den kopmaya meyilli olan insanların bir kısmı için İYİ Parti bir seçenek miydi?
Akınerdem: AK Parti’ye âidiyeti olan seçmen için İYİ Parti’nin bir seçenek olduğu bir dönemi hatırlamıyorum bu süreçte. İYİ Parti’nin yükselen bir hikâyesi olamadı. Daha çok, MHP’ye koşut bir hikâyesi oldu. MHP’ye kızgın olan bir milliyetçi seçmeni toplamış olabilir. Yani daha seküler milliyetçi seçmeni, CHP’li olabilecek bir seçmeni toplamış olabilir. Ama AK Partili seçmeni ya da Türkiye’de daha merkez sağ diyebileceğim, eskiden ANAP’tan, DYP’den AK Parti’ye gelen, benim “emânet oy” dediğim merkez sağ emânet oylar, İYİ Parti’de kendine bir adres bulamadı.

Ruşen Çakır: Gelecek, DEVA ve bir ölçüde de Saadet Partisi meselesini konuşurken, târih konuşur gibi oluyoruz. Ben bu partilerde geleceğe yönelik pek bir şey göremiyorum açıkçası. Bu hafta Diyarbakır’daydım. Orada, DEVA Partisi’nde görev almış, ama sonra bırakmış birtakım insanlarla konuştum. Orada da hep verdiğim bir örnek var: Daha bu partiler kurulmadan önce, Rawest Araştırma, Kürt seçmenin yeni kurulacak partilere ilgisi üzerine araştırma raporunu yayınlamıştı. Biz Medyascope’ta o raporu yayınlamıştık ve çok ilgi görmüştü. Şimdi bu partilerin aldıkları oy ortada. O dönemde çok büyük bir ilgi vardı ya da öyle olduğunu varsaydık. Ne oldu orada? Özellikle AK Parti’den kopan, kopmayı düşünen insanlarla görüşmüş birisi olarak, onlar niye Gelecek ve DEVA partilerini hiç akıllarına bile getirmemişler?
Akınerdem: Aslında Türkiye’de seçmen kendisi çok yer değiştirebilir, ama yer değiştiren siyâsetçiyi o kadar sevmez. Kendileri oylarını alıp gidebilirler, ama AK Parti’den, üstelik de yakın zamanda kopmuş olan DEVA ve Gelecek, yani bugünkü AK Parti siyâsetinin temeline dâir sorumluluk da yükledikleri Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, AK Parti havuzundan tam olarak kopabilir partiler olarak gözükmüyorlar. Özellikle Ahmet Davutoğlu için söyleyebilirim. Çünkü Ali Babacan’ın bir ekonomist olarak olumlu bir hikâyesi var-.
Diğer bir mesele de Saadet Partisi. Aslında DEVA, Gelecek ve Saadet diye kurmayı sevmiyorum, çünkü aslında Saadet Partisi Yeniden Refah Partisi’nin olduğu yerde olmalıydı. Ama Saadet Partisi çok erken bir dönemde muhâlif bir çizgiye geldiği için bu olmadı; yani henüz AK Partililer âidiyetlerini kaybetmemişken Saadet Partisi muhâlifti. Yeniden Refah ise AK Parti’den kopan seçmenlerin, orijinal, kurucu değerlere dönüşü özledikleri bir yerde geldi ve o yüzden bir adres oldu. Saadet Partisi hiçbir zaman AK Partili olmadı ve dolayısıyla kendi tercihlerine de karşı çıkan bir siyâsette. Şimdi, “Biz hep birlikte ahlâkî normatif bir eleştiri yapıyoruz Erdoğan’a, bunu da Yeniden Refah Partisi’yle gösteriyoruz” hikâyesi var bence Saadet ve Yeniden Refah’ın. Gelecek ve DEVA’nın ise tâbiri câizse “gemiyi terk eden” iki siyâsî hareket olması. Ama aslında güçlü bir siyâsî omurga kurabilselerdi… ki burada da kastım teşkîlât. Teşkîlâtlanma çok önemli. Benim bütün araştırmalarda gördüğüm, Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin en eski örgütü. Dolayısıyla bu onu en zayıf olduğu anda bile çok güçlü yapıyor. DEVA ve Gelecek ise bunu daha çok, gerçekten de iletişim kanallarından ve belli aktörleri ön plana çıkararak götürebileceklerini düşündüler. Güçlü bir örgütlenme ve örgütlenme içerisinde âidiyet sâhibi örgüt mensupları, parti üyeleri, teşkîlâtlar, STK’lar bunun etrafında toplanmış. Bunu kurmadan siyâsetlerinin iletişimini yapmaya çalıştılar ana akım medyada.

Ruşen Çakır: Yeniden Refah husûsunda şöyle bir mesele vardı — seçim öncesi yaptığınız görüşmelerde karşınıza çıkmış olabilir: AK Parti’den kopmuş çok sayıda ismi aday gösterdiler. Bunun, partinin çekirdek örgütünde rahatsızlık yarattığı yolunda söylentiler duydum. Yani Yeniden Refah Partisi’nin, asıl kişilerini seçim için yakın dönemde, AK Parti’nin aday göstermediği isimleri aday göstermesini kastediyorum. Şimdi bakıyoruz bu isimler teker teker geri dönüyorlar. Özellikle Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı YRP’den istifâ etti. Henüz AK Parti’ye geçmedi; ama Erdoğan ekim ayında Şanlıurfa’ya gittiği zaman kendisinin AK Parti’ye katılması bekleniyor. En son, Konya’da çok oy almış bir belediye başkanının Yeniden Refah Partisi’nden AK Parti’ye geçtiğini gördük. Zâten AK Parti’nin yıldönümünde de de katılanların büyük çoğunluğu Yeniden Refah Partisi’ndendi. Belli ki orada AK Parti’nin, Erdoğan’ın yürüttüğü, Yeniden Refah Partisi’ni çökertme operasyonu var. Bu başarılı olabilir mi? Yeniden Refah buna direnç gösterebilir mi? Sizin konuştuğunuz Yeniden Refah Partisi’ne yönelen insanların âidiyeti kalıcı bir âidiyet gibi gözüküyor mu?
Akınerdem: Hayır, gözükmüyor. Seçmen değerlere âidiyetini göstermek istedi, Yeniden Refah’a âidiyetini göstermek istemedi. Bu önemli bir ayrım. Yeniden Refah Partili siyâsetçiler AK Parti’ye giderken, kendilerine oy vermiş insanları götüremezler. Bence Erdoğan’ın hesâbı orada tutmaz. Kendileri giderler, tamam; kendi siyâsî hikâyelerini orada tamamlamış olurlar. Ama seçmeni götüremezler. Orada muhtemelen “Biz şimdi bunları bir alalım, sonra da seçmeni alırız” gibi bir plan var. Aslında bu, gerçekten çok kısa vâdeli pragmatik oyun hamleleri. AK Parti, daha oyun kurucu bir yerden hâlâ direnmeye çalışıyor. Ama Urfa ve Konya gibi yerlerde YRP’lileri toplamak, seçmene yine ikinci bir ihânet duygusunu verecektir. Ama seçmen bir kere Erdoğan’dan ve AK Parti’den vazgeçti. Hattâ belki büyük bir çoğunluğu da ikinci kez vazgeçti. Önce 2023’te vazgeçti, 2024’te daha kitlesel bir şekilde vazgeçti. Artık oradan geri dönüş bence AK Parti için zor.

Ruşen Çakır: AKP’nin yerel seçimlerdeki yenilgisinin nedenlerini ortaya koymak amacıyla hazırlanan bir SETA Raporu var biliyorsun. Böyle bir rapor olduğu reddedildi; ama benim kaynaklarımdan öğrendiğim kadarıyla doğruymuş. Geçenlerde de Metin Külünk bir şeyler söyledi. O klasik “Erdoğan partisinin çok ötesinde. İnsanlar partiden şikâyet ediyor, ama Erdoğan’dan şikâyet etmiyor” anlayışının da artık kırılmakta olduğunu söylüyorlar. Senin de gözlemin bu yönde mi?
Akınerdem: Biz seçimden sonra 16 şehre gittik ve oy tercihlerini değiştiren seçmenle konuştuk. Bizim ilk tespitlerimizden biri de buydu. O yüzden ben SETA’da bu sunumun yapıldığından yüzde 200 eminim. Ama hiçbir kaynağım yok. Zâten biz sâhada da gördük bunu. Bizim gördüğümüzü onlar da görüyorlar. Artık Erdoğan o kadar koruma altında değil seçmenin suygu dünyasında. “Aracılar var, onun etrâfındakiler var, kötü danışmanları var, kadrosunda sorunlar var; ama Erdoğan’ın niyeti, hedefi iyi, hâlâ düzgün. Ben ona inanıyorum” anlayışı var.

Ruşen Çakır: “O iyi, çevresi kötü” anlayışı.
Akınerdem: Bu anlayış bitti. En çekirdek seçmende, “O iyi, çevresi kötü” anlayışı hâlâ var. Ama o en çekirdek seçmen Erdoğan’ı değerler üzerinden eleştirmese de, “Artık siyâsî ömrünü tamamladı, dolayısıyla biz onunla vedalaşmalıyız” üzerinden eleştiriyor. Bu duyguya gelmiş olmaları önemli. 

Ruşen Çakır: Bu çok önemli.
Akınerdem: Bizim gördüğümüz, âidiyet yüksek bile olsa, “Tamam, o bizim liderimiz, önderimiz; biz onu çok sevdik, biz ona kıyamayız; ama onun siyâsî ömrü tamamlandı” anlayışı var. Bu bence bir sosyolog olarak, bir siyâsal araştırmacı olarak da siyâsî değişimin artık geri dönülemez noktaya geldiği yer. Bu hikâyeyi Erdoğan’ın kendisi de benimserse, bence siyâsî ömrünü onurlu, olumlu bir hikâyeyle tamamlaması mümkün olabilir; tabiî kendisi de bunu kabul ederse ancak, buradan çıkabilir.

Ruşen Çakır: Tam da Metin Külünk’ün söylediği hikâye.
Akınerdem: Evet, ama Erdoğan’ın bunu kabul edeceğini düşünmüyorum.

Ruşen Çakır: Ben de düşünmüyorum. Peki en kritik konuya, “CeHaPe zihniyeti”ne gelelim. Artık “CeHaPe zihniyeti” yerine CHP demeye başlamış bir kesimden bahsedebilir miyiz?
Akınerdem: Evet, bahsedebiliriz. Türkiye’de eli Altı Ok’a gitmeyecek çok önemli bir kitle, iki seçimdir CHP’ye oy bastı. Bu seçimde daha çok bastı. Hattâ bunu biraz utana sıkıla söyleyenden, daha kor çekirdek bir Millî Görüş geleneğinden gelen insanlar da, “Hayatta yapmam” dediği şeyi yaptı. Bunu da genellikle yerelde adaylar üzerinden açıklıyorlar. AK Parti’ye âidiyeti yüksek bir seçmen CHP’ye oy verdiyse, bu %90 adayla ilgilidir. Burada da CHP’nin bu seçimde aday belirleme kriterlerini çok güçlü bir şekilde yenilemesi olarak görüyorum. Çok özenli bir çalışma yürüttükleri ve bu konuda doğru adayı buldukları için o eli gitmeyecek seçmeni de çektiler. Bu da diğer önemli bir değişim.

Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla tam da bu normalleşme yumuşama söylemlerinin olduğu bir tarihte görüştün insanlarla.
Akınerdem: Evet, tam o zamanlardı.

Ruşen Çakır: Peki bunları önemsiyorlar mıydı?
Akınerdem: Çok önemsiyorlar. Önemli bir başka bulgu da şu: Artık CHP’ye merakla bakıyorlar; yani CHP’ye bakma duygusu da değişti. Erdoğan’la ilgili, artık geride kalmış bir lider duygusu olarak nasıl değiştiyse, CHP’ye de artık merakla, bâzen de şüpheyle bakıyorlar. Bu merak böyle heyecanla, geleceğe umutla bakan bir merak olmayabilir. Biraz umutsuz; çok umutlanmak istemeseler de merak ediyorlar, izliyorlar. Özgür Özel’in normalleşme söyleminin ve Erdoğan’la görüşmesinin çok önemli bir etkisi var. Bunu asla çekirdek Cumhuriyet Halk Partisi seçmeni gibi bir boyun eğme olarak görmüyorlar; aksine, “O masaya oturdu ve yeniden Türkiye’de siyâset yapılmaya başlandı” diye görüyorlar. Bu artık birbirinden tamâmen kopuk, birbirine hakaretler ederek, birbirinden nefret ederek bahseden bir liderlik değil; iki liderin aynı masaya oturabildiği bir bağlam. Bu onlara iyi geliyor. 

Ruşen Çakır: O zaman, Özgür Özel “normalleşme” dediği husûsu büyük ölçüde AK Parti tabanına seslenmenin bir stratejisi olarak –bu şekilde tam açık olmasa da– böyle târif ediyordu. Ve bunun bir karşılığı olduğunu söylüyorsun.
Akınerdem: Kesinlikle bir karşılığı var. Biz ona AK Partili seçmen değil, artık “yer değiştirmeye hazırlanan seçmen’” diyoruz. Ve o seçmene kesinlikle hitap eden bir tarafı var. Ama bu yine, daha sol bir yerden, “hoş gözükmeye çalışmak, muhâfazakârları memnun etmek” diye okunmamalı. Burada seçmen duygusuna hitap eden bir tarafı var bu normalleşmenin. Geçen sene de helâlleşmeyi bu açıdan önemsiyordum, bu sene de normalleşmeyi. Türkiye’de artık siyâsetin yeniden start almasını, bizim 90’larda gördüğümüz, aynı masaya oturan, birbiriyle tartışan, gündemlerini çarpıştıran siyâsî aktörlere duyulan bir özlem olarak görüyorum, çünkü bunu çok uzun süredir görmüyoruz. Ne devlet televizyonunda ne hükûmet yanlısı televizyon kanallarında hiç görmüyoruz. Ana akım medya hâlâ en çok tüketilen mecrâ ve biz orada sürekli belgesel veya canlı yayında tek bir siyâsî aktör görüyoruz. Bu, sandığa inanan ve siyâseti canlı görmek isteyen seçmen için yeni bir durum ve umut verici. Umut, çok güçlü bir lâf. Seçmen için merak uyandıran, “Bakalım Özgür Özel ne yapacak bundan sonra?” dedirten bir süreç.

Ruşen Çakır: Yaz ayları genellikle kamuoyu araştırmaları için çok câzip aylar olarak görülmüyor; ama son dönemde gördüğüm birbirinden farklı araştırmaların hemen hemen hepsinin ortak özelliği, “kararsız” ya da “oy vermeyeceğim” diyen seçmen sayısındaki acâyip oran ve bunların da genellikle AK Parti ya da iktidar seçmeni olduğu söyleniyor. Tabiî kararsız olmaları başka partiye oy verecekleri anlamına gelmiyor. Bir tereddüt hâli, tam olarak kopamama hâlâ var. Orada insanların tereddütlerini muhâlefet lehine, özellikle CHP lehine ne değiştirebilir? Nasıl bir şeyle iknâ olabilirler?
Akınerdem: 2019’dan beri, seçimlerden önce uzun bir ara varsa seçime –2023 öncesi de böyleydi– kararsızların yüksek çıkması normal. Çünkü adayları belli olan, ona göre karar verecekleri bir hedef olan bir seçim yok önümüzde. Dolayısıyla bu, araştırma dünyasında bence biraz kafa karıştırıcı bir şey oluyor. Seçmen şu an karar vermek için kendini yormuyor. Ama bu neyi gösteriyor? Şimdiye kadar sürdürdükleri tercihleri ve âidiyetleriyle aralarına ciddî bir mesâfe koymuşlar, artık kararsız bir pozisyonu benimsemişler. “Ben şu an karar vermiyorum; önüme gelsin o zaman karar veririm” diyor seçmen. Bu önemli bir siyâsal değişim.
Peki CHP ne yapsın? Eh, CHP şu anda yaptığı şeyi yapmaya devam etsin. Bu nedir? Kendi değişim siyâsetini içeride yapısal olarak da güçlendirmek. Meselâ bu hafta sonu Tüzük Kurultayı’na gidiyorlar. Ondan önce Kadın Kolları Kurultayı gerçekleşmişti. Yani siyâsî olarak kendilerini güçlendiriyorlar, yenileniyorlar. Diğer bir bulgumuz da: “Değişim” söylemi inanılmaz karşılık bulmuş seçmende. Ama bu, CHP’nin kendi yapısal değişimiyle ilgili olmayabilir. “Değişime ihtiyâcımız var”, “Değişim şart”, “Değişim iyidir”, “Biraz da değiştirelim” gibi, değişim sözcüğü çok farklı bağlamlarda seçmenin diline pelesenk olmuş. Bence seçmenin diline “değişim” sözcüğünü yerleştiren kesinlikle CHP oldu. Değişmesini bekliyorlar.

Ruşen Çakır: Ekrem İmamoğlu figürü çok canlı mı?
Akınerdem: Evet. Şöyle bir şey söyleyebilirim: Türkiye’de lider dediğimiz zaman çok fazla isim yok. Yüz yıllık Cumhuriyet târihinde, Atatürk’ten îtibâren, aslında bir Atatürk var lider olarak hatırladıkları, andıkları. Erdoğan var lider olarak andıkları, hatırladıkları. CHP’yi bir lider partisi değil, bir siyâsal parti olarak görüyorlar ve böyle anlatıyorlar. Ama liderlik çerçevesine oturtabilecekleri bir figür olarak da İmamoğlu’nun sesi duyuluyor. Fakat orada da şöyle bir vurgu yapmam gerekiyor. Halk, seçmen, yeniden âşık olmak istemiyor. Bir kere âşık oldu. Atatürk’e zâten bir âidiyet var seçmende ve bu çok güçlü. Bu aslında AK Parti’nin 20 yıllık siyâsetinde en görmezden geldiği ve en önemli meselelerden biri. Orada yanlış yaptılar.
İkinci mesele de şu: Erdoğan’a gerçekten çok gönülden bağlandılar, çok gönül verdiler. Yeniden bu kadar gönüllerini bir adrese bağlamak istemiyorlar. O gönül koltuğu boş. Yeni bir lider hikâyesi anlatmıyorlar bize. Ama İmamoğlu burada güçlü bir siyâsetçi hikâyesi yazabiliyor. Özgür Özel’i, İmamoğlu’nu, merakla izliyorlar. Bütün CHP siyâsetini merakla izliyorlar. Mansur Yavaş’ı da izliyorlar, Genel Merkez’i de izliyorlar, tek tek belediye başkanlarını izliyorlar ve onların hikâyelerine bakıyorlar. İstanbul’daki başkanlar, diğer illerde kendilerini ilgilendiren, gündeliklerini kuran belediye başkanlarına siyâsetçi olarak bakıyorlar ve izliyorlar. Ama bundan sonra âşık olacakları değil, sorunlarını çözecek, heyecanlarını, endîşelerini dindirecek ve onlara bir gelecek hikâyesini somut verilerle sunabilecek bir siyâset arıyorlar. Bir siyâsetçi de değil, bir siyâset arıyorlar. O yüzden CHP’nin yapması gereken, siyâsetini güçlendirmek.

Ruşen Çakır: Senin bir sosyal medya paylaşımından hareketle, Erdoğan’la ilgili bir yayın https://medyascope.tv/2024/09/03/rusen-cakir-yorumladi-erdogan-iyi-cevresi-kotu-onermesinde-son-durum/ yaptım dün. AK Parti iktidârının algı yönetimine ağırlık verdiğini, ama artık bunun tükendiğini söylüyorsun. İletişim Başkanlığı’nın bütçesi artırılmış ve personeli de 1600 kişiye çıkartılmış. Algının esas üretim merkezi de orası tabiî. Ama öykü olmayınca, pazarlanacak pek bir şey de olmuyor anlaşılan. Genellikle yalanlamalar yapıyorlar.
Akınerdem: Ben genelde siyâset yorumladığım zaman ilk cümlelerimden biri şu: Ankara’da İletişim Başkanlığı binâsı dikildikten sonra, Erdoğan’ın düşüşü başladı. Bunu bir iletişim akademisyeni olarak çok net söyleyebilirim. Aslında benim esas alanım medya iletişim. Çünkü insanların somut deneyimleri ve gerçekleriyle kendilerine anlatılan büyük hikâyeler arasındaki mesâfe, o boşluk arttıkça, hep olacak. Gündelik hayâtın siyâsallaşması, siyâsetin kendisi zâten böyle bir uzaklaşma sağlayacak. Meselâ “Ben bu yumurtayı bu fiyata alıyorum, ama neden alıyorum?” sorusunun cevâbını siyâset verecek. O hikâye, bu yumurta gerçekliğinden ne kadar uzaklaşırsa, kadar da hızlı bir şekilde sönümlenir. Belli bir süre heyecan uyandırabilir, ilgi çekebilir, insanlara ilginç gelebilir, âidiyet de üretebilir; ama İletişim Başkanlığı bu aradaki mesâfeyi, gündelik hayat deneyimiyle siyâsal iletişim arasındaki mesâfeyi çok açtı. TikTok, Instagram, X Platformu gibi ne kadar çok mecrâ üzerinden ne kadar çok bastırırsa, o mesâfe de o kadar çok genişliyor. Ve o mesâfe açıldıkça insanlar artık inanmamaya başlıyorlar. Belli bir noktaya kadar inanabilirler, belli bir noktaya kadar bunu siyâset olarak görürler. Aslında seçmen de bunu çok net bir şekilde, “Artık abarttılar” diye çok net bir şekilde ifâde ediyor. Orada artık inandırıcılığını yitiriyor. Ama belli ki “Biz iletişim tarafını fazla boşladık, oraya biraz daha yüklenelim” karârı alınmış. Bana sorsalardı “Yapmayın” derdim, ama yapmışlar. Bakalım, sonuçlarını göreceğiz. 

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Feyza.
Akınerdem: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Sosyolog Feyza Akınerdem’le, AK Parti seçmeninde yaşanan kopmaları, bunun neden olduğunu, nerelere yöneldiğini konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
04.09.2024 31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi
04.09.2024 Transatlantik: Sisi-Erdoğan kardeşliği, BRICS Türkiye’ye ne katar? Netanyahu neden ateşkes istemiyor?
03.09.2024 “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum
02.09.2024 Kara Harp Okulu’ndaki “Subaylık Yemini” olayı: Hakan Şahin ile söyleşi
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı